3/Yemek

239 26 38
                                    

Büyük, lüks bir mekâna gelmiştik. Cam tarafına oturduk, Neslihan sol çaprazımda Yakut'ta tam karşımda oturuyordu, "Telefon kullanmayı biliyor musun?" dedi. Başımı iki yana salladım, "Bilmiyorum." dedim. Başını salladı, "Çıkar telefonu, nasıl kullanacağını öğreteyim."dedi

Telefonun sağ tarafındaki tuşuna basıp açtı, başlangıç ekranında, kilidi açmak için kaydırın yazıyordu. Ekranı kaydırınca bir sürü simgenin olduğu başka bir ekran açıldı, zümrüt gözleriyle kendi elini takip ederek anlatıyordu, bir kaç uygulamaya girip ne olduğunu gösterdikten sonra, telefonu bana verip, kullanmayı denememi istedi. Telefonu kapatıp vermişti.

Güç tuşuna basıp, telefonu açtım, daha sonra ekranı kaydırıp açtım, Yakut'un gösterdiği uygulamalara girip, çıktım. Bana bakıp başını salladı, "Zeki kızsın." dedi. Gülümsedim. Yemek siparişi verdiğimizde, "Nizamiyedeki yemekhaneden yemek yeme." dedi. "Ben sana sabah gelirken kahvaltı getiririm. Yemek de getiririm."

Başımı salladım, "Neden?" dediğimde, masanın üzerindeki elini açıp, "Yemekhane yemeği güzel olmuyor genelde." dedi. Dudak büktüm, "Dağda konserve yiyorduk, o kadar kötü olamaz. " dedim. Başını salladı, "O yüzden diyorum. Tadı tuzu olan şeyler ye biraz, rengin açılır. Hayalete benziyorsun." dedi.

Kaşlarımı kaldırdım, ağzımı açıp iki laf edecekken yemeklerimiz gelmişti. Bir kaç meze ve salata getirildiğinde, içeceklerde gelmişti. Önümdeki, tavuk ızgarasına baktım, Yakut ve Neslihan yemeklerini yiyorlardı. Elime çatalımı alıp, ete batırdım. Ağzıma koyup çiğnemeye başladığımda gözlerimi kapattım, yıllardır tatsız, tuzsuz konservelerin aksine ilk defa, onca yıldan sonra ilk defa ağzıma, mideme adam akıllı bir yemek, tadı tuzu olan bir yemek girmişti. Gözlerimi açtığımda Yakut bana bakıp, "Bir şey mi oldu?" dedi. Başımı iki yana salladım, "Sadece yıllar sonra ilk defa adam akıllı bir yemek yedim." dedim. Başını salladı, "Hiç yaşamayacağım bir his söyledin bana..." dedi. Başımı kaldırıp, "Büyük konuşuyorsun..." dedim. Başını salladı, "Ayarsızım biraz, büyük konuşma konusunda." dedi.

Çatalımı salataya batırıp, ağzıma götürdüm, "Ayar yapalım o zaman." dedim. Kaşlarını kaldırdı, "Bak sen, ayar yapacakmış." dedi. Salatayı çiğnerken başımı salladım, salatayı yutup, "Bu zamana kadar yapan olmamış, ben bir el atayım dedim." diye söylendim.

Güldü, bayağı bayağı gülmüştü, "Bana ayar yapamazsın, benim ayarsız olmam lazım." dedi. Kaşlarımı kaldırıp, "Nedenmiş?" dedim. Masaya kollarını yaslayıp, "Beni ayarsızlığım koruyor." dedi.

Neslihan göz devirip, "Haydi, farklı şeyler konuşalım ya da konuşun." dedi. İkimiz gülümsediğimiz sırada, "Zaten benimle pek konuşmuyorsunuz ama..." diyerek naz yaptı abisine. Abisi onu kolunun altına alıp, saçından öptü, "Biz seni unuttuk ya, şu hanımefendi en son bana ayar çekiyordu." dedi. Önümdeki ayranı yudumlayıp, Yakut'u, Neslihan'ın gönlünü almaya çalışırkenki hallerini izlemeye başladım.

Neslihan'ın neşesi yerine geldiğinde, hepimiz sohbet ederek yemek yemiştik. Arabaya doğru ilerlerken Yakut, "Nizamiyede çok kalmanı istemiyorum. Sana önce bir iş bakalım sonra da ev bulalım." dedi. Başımı salladım, "Tamam, o zaman mesai çıkışı görüşürüz." dedim. Arabaya binip, "Yarın değil, öbür gün." dedi. Gözlerimi kırptım. Bu benim dilimce, tamam demek oluyordu.

Nizamiyeye döndüğümüzde, odama kadar eşyalarımı o taşımıştı, ben kapının kilidini açarken, "Bugün yetişmedi, yarın bir kaç çeşit ayakkabı bakalım sana, tek ayakkabıyla gezme." dedi. Dudağımı içeri kıvırdım, sonra serbest bırakıp, "Emredersiniz komutanım." dedim. Güldü, "Hadi aç kapıyı meyve vereceğim artık." dedi. Kapıyı açıp, içeri girdikten sonra tüm paketleri yatağın üzerine koydu, "Gece giyecek bir şeyler aldınız mı? Yoksa getirtebilirim." dedi. Başımı iki yana salladım, "Aldık..." dedim.

Başını salladı, "Sabah sana mesaj atarım gelirken." dedi. Başımı salladım, "Tamam, uyanık olursam cevap yazarım, kaçta uyanıyorsun?" dedim. Kapının pervazına yaslanıp, "05:30, 06:00 civarı, değişiyor bazen hiç uyanmıyorum." dedi. Başımı öne eğip güldüm, "Tamam, alarm kurayımda boşu boşuna gelmiş olma." dedim.. Başını salladı, odadan çıktıktan sonra, üzerimi değiştirdim. Gri bir eşofman almıştık, üzerine hafif soluk koyu mavi tişört çektim. Saçlarımı kıskaç tokayla toplayıp işe koyuldum. Birkaç toz bezi, ve temizlik malzemesi vardı. Dolapların, sehpanın, duvardaki ve banyodaki aynanın, komodinin tozunu aldım. Daha sonra tişörtleri askılara geçirip, dolaba astım, pantolonları, iç çamaşırları ve eşofmanları da dolabın boş yerlerine koydum, çamaşırları dolabın çekmecesine koymuştum.

Aynanın hemen yanındaki şifonyere benzeyen dolabı, aynanın yerine ittirdim, aynayı indirip, şifonyerin üstüne yan yatırıp, duvara yasladım. Berjerlerden birini önüne çekip, boş duracak olan şifonyeri makyaj masası yapmaya karar verdim. Aslında bu makyaj fikri Neslihan'dan çıkmıştı, onun bana uygun olarak aldığı her şeyi şifonyerin ilk çekmecesine koydum. Bir sürü fondöten, kapatıcı, pudra almıştı çeşit çeşit. Bir sürü ruj vardı, bir sürü göz kalemi, dudak kalemi, eyeliner, göz farı... Bunlara gerçekten gerek var mıydı, kime güzel görünecektimki?

Çeşit çeşit, tarak, toka, saç bakım ürünleri almıştı, bana garip gelen ise, üç tane ayrı özellikte şampuan almasıydı.

Hatta teknoloji bölümüne gidip, saç düzleştirici, saç maşası ve fön makinası almıştı. Kısaca Yakut'un tüm maaşını bana harcamıştı. Yakut para hesabı yapmayan, bol bol harcayan bir adamdı anladığım kadarıyla, çünkü Neslihan iki alıyorsa o üçüncüyü koyuyordu üzerine.

Duş jeli, şampuan ve ne gerek varsa aldıkları tüm cilt bakım malzemelerini banyoya yerleştirdim, Yakut, nizamiyeye pek güvenmiyor gibiydi, bir çeyizciden iki tane nevresim takımı almıştı. Bayağı bayağı tüm maaşını bana harcamıştı bugün.

Yolda gelirken beni sıkı sıkı tembih etmişti, nevresim takımını aldıklarımızdan biriyle, yastığıyla beraber değiştirmem için. Onun sözünü yerine getirip, nevresimleri değiştirdim. Yataktan çıkardıklarımı banyodaki çamaşır makinasına atıp, yine Yakut'un aldığı deterjandan koyarak yıkadım.

K.Y: Yerleşebildin mi?

Siz: Evet, yerleştim.

K.Y: Tamam, sormak istedim sadece.

Siz: Sıkıntı yok, istediğin zaman sorabilirsin.

K.Y: Soracağım zaten, istediğim zaman.

K.Y: Saat geç oldu, yarına alarm kurmayı unutma, erken kalkacaksın, kahvaltı yapacağız :)

Siz: Unutmam, merak etme.

K.Y: Haydi, yat uyu bana laf yetiştireceğine...

Siz: Alarmımı kurayım, uyuyacağım zaten. Yerleşene kadar fıtık indi her yerime.

K.Y: Beni çağırsaydın ya ;)

Siz: Artık ilk evime yerleştiğimde çağırırım bu şehirde olursam tabi.

K.Y: İstersen kuzey kutbuna git, bir alo demen yeterli.

K.Y: Neticede sen benim ayrılmaz parçamsın, benden kopamazsın, bana aitsin sen kadın, benimle kalacaksın. (GÖNDERİLMEDİ)

Oy Vermeyi ve Yorum Yapmayı Unutmayın, Beni Çok Mutlu Edersiniz.

Mütemmim CüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin