27/ 𝓑𝓮𝓷𝓲𝓶 𝓞𝓵𝓪𝓷

42 7 0
                                    

Dedikleri petrol istasyonunda durduk, Işık yanında duran çantayı bana uzattı. Ben çantayı alırken, "Beyaz bir tişört var, siyah bir İspanyol paça kot ve spor ayakkabı." dedi.

Başımı salladım, "Tamam, teşekkür ederim."

Çantayı alıp arabadan indiğim sırada Yakut, "İçinde küçük bir çanta daha var, makyajını temizlemek istersen diye." dedi.

Sesimi çıkarmadan çantayla beraber, petrol istasyonunun tuvaletine ilerledim. Telefonuma bir bildirim geldi, Ekin'den yeni bir mesaj geldi.

Ekin: Konuşmamız lazım, çok acil.

Siz: Ne konuşacağız?

Ekin, sesli mesaj: *bağırarak* Böyle bir şeyi neden yaptığını, önce gelip neden benimle konuşmadığını, konuşacağız. Işık'a neden koz verdiğini konuşacağız Elzem!

Siz: Ekin ben Siirt'te değilim, il dışına gidiyorum.

Ekin: Tamam, yolda buluşalım, bana konum gönder.

Siz: Buluşamayız.

Ekin: Buluşacağız, yaptıklarını tek tek konuşacağız.

Siz: Buluşmayacaşıaz, ben gidiyorum sende bir daha bana mesaj atmıyorsun.

Ekin: Elzem, benim ayarlarımla oynama, bululacağız dediysem buluşacağız.

Siz: İkinci kere aynı şeyi yaşamak istiyor musun, Işık'la beraber gidiyoruz, Yakut götürüyor bizi. Travma krizine girmek istemiyorsan benimle uğraşma.

Cevap gelmedi. Hızlıca hareket ederek, üzerimdekileri çıkardım. Kıyafetleri de hızlı davranarak üzerine geçirdim. Üzerimden çıkardıklarımı çantaya doldurup, çantamdaki küçük paketi çıkardım saçlarımı açıp taradım ve at kuyruğu bağladım.

Makyajımı çıkardıktan sonra, yüzümi paketteki temizleyici jel ile yıkadım.

Çantayı toplayıp, arabaya döndüm. Yakut yüz ifademden anlamış gibi sordu:, "Bir sorun mu var?"

Başımı iki yana salladım, elini sağ koluma koydu, "Emin misin, bence bir sorun var?" dedi. Mecburen başımı sallayıp, "Ekin bana mesaj attı." dedim. Ne söylediğini sormadı, "S.ktir et." deyip geçiştirdi.

Arabaya bindik, yola koyulduğumuzda
Işık, "Ben acıktım sizde durumlar nasıl?" dedi. Yakut elini karnına koyup, "Bende ses yok, Elzem sende bir ses var mı?" diye sordu bana bakıp. Acıkmıştım ama iştahım yoktu.

"Açlık var ama iştah yok." dedim. Bana baktı, "İştahın olmasa da bir şeyler yesen iyi olur." dedi. "Yanlış hatırlamıyorsam buralarda çok iyi bir köfteci vardı."

"Yakut, gerek yok idare ederim ben." dedim. Başınıniki yana salladı, "Hayır idare edemezsin, tam tamına 1620 kilometre gideceğiz 16 saat aç durmazsın." dedi.

Sesimi çıkarmadım, sadece onu onayladığımı belirtmek için mırıldandım. Dediği köftecinin yanında arabayı park etti.

Çevresi led ışıklarla çevrili küçük bir karavandı. Etrafı kalabalıktı. Boş bir masa vardı iki kişilikti. "Kızlar siz oturun ben yanınıza çömelirim." dedi. Işık, "Olur mu öyle ya, olmaz. Buluruz bir tabure." dedi.

Hepimiz aşağı indik, Işık ve ben masaya otururken Yakut sipariş veriyordu. Bir süre Işık'la Ekin konusunu açmadık, aslında onun ne hissettiğimi merak ediyordum. Elimi masaya koyup, "Ne hissediyorsun, Ekin hakkında? " diye sordum.

Birden sorduğum için şaşırmış gibi baktı. "Lise yıllarında Ekin, Yakut ve ayrılmaz üçlüydük. Okulda çok dedikodum çıkmıştı o ikisi yüzünden. Ekin benden hoşalnıyor gizli gizli ama ben Yakut'tan hoşlanıyordum o zamanlar. Ben Yakut'la o zamanlar flört etmeye başlayınca bizi tek bıraktı. Şimdi yaptıkları canımı acıtmadı aslında biliyor musun. Görücü usulü sayılır bizimkisi, liseden arkadaşız diye evlendik işte" dedi, "Yani boşanmak zoruma gitmiyor, kalbim de kırılmadı şahsen."

Yakut ellerinde köftelerle geldiğinde, "Uzaktan sohbetiniz hoş görünüyor." dedi. Köfteleri masaya koydu. Köftecinin sahibi ona bir tabure getirdiğinde teşekkür ederek aldı, tabureye oturdu. "Hoş görünüyor ama hoş değil." dedim.

Yakut, ayranını sallarken, "Ekin hakkında konuşuyoruz demeyin, patlarım şu ayran gibi." dedi. Gülümsedim, "Demeyelim o zaman." dedim. Başını salladı, "Demeyin, hatta ismini bile söylemeyin." dedi.

Köfteleri yerken, Işık ve Yakut kikirdeyerek lise anılarını anlattılar bana, meğer grubun en yaramazı haytası Yakut imiş, konu ortalığı karıştırmak olunca iki cihanı bir araya getirirmiş.

Yemeğimizi yediğimizde, Yakut köftelerin parasını ödeyip yanımıza tekrar geldi, "Hadi kalkın! Daha yolumuz uzun." dedi. Işık'la aynı anda kalkıp arabaya yürüdük. Yakut yanıma durup kolunu belime sardı. Kulağıma eğilip, "Bu kızı lise yıllarında hiç sevmemiştim, sadece eğleniyordum onunla..." dedi. Ona fısıldayarak, " O zaman benimle de eğleniyorsun?" dedim, "Çok iyi bir şeymiş gibi övündüğü ne göre." 

İç çekti, "Kıskanma diye söylüyorum." dedi. "Senin neyimi kıskanacağım?" dedim. "Benim olanı kıskanmam ben."

**16 saat yol gidiyorlar başka macera yok yazmayacağım o kadarını**

İstanbul'a vardığımızda bizi kapıda indirdi. Kendi de arabadan inip, "Vedalaşalım şimdi, eşyalar toplanacak falan Siirt'e döneceğim." dedi.

Başımı salladım, onun vereceği tepkiyi beklemeden kollarımı açıp ona sarıldım. Geri çekilmeden, laf etmeden benim sarılışıma karşılık verdi.

"İstanbul'a yerleştiğim zaman görüşürüz."

Işık, "Yakut acelen yok oğlum, sabah git. Gece gece uykusuz kalırsan kaza yapma olasılığın yükselir." dedi. Yakut'a bakıp dudak büktüm, "Sabah  git..." diye fısıldadım.

Yakut elimi çenesine atıp biraz düşündü, Işık ve ben meraklı gözlerle onun cevabını bekliyorduk. Heyecandan ne diyeceğini merak ettiğimden bacaklarım titriyordu. Sanki, benim merakımı hissediyor gibi cevap vermiyor, düşünmeye devam ediyordu. 

Gülümsedi, "Tamam, Siirt kaçmıyor ne de olsa, yerinde duruyor." dedi. Arabayı kilitleyip elimi tutmak için elini uzattı, birkaç saniye eline baktım, gergin bir şekilde beni izliyordu, elini tuttuktan sonra gerginliği bariz bir şekilde hafiflemişti. El ele girdik eve. Kendi evimize daha gidememiştik ama o da olacaktı çok yakında.

Mütemmim CüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin