38/Yedi Yiğidin İntikamı

22 2 0
                                    

Ertesi sabah biz dahil üç tim daha görevlendirilmişti. Benim aklım daha Elzem'de ve dün olanlardaydı. Hepimiz hazırlıklara başlamıştık, Günal Komutan, Aslan, Mert, Mehmet, Salih, Mustafa, Tahir, Orhan, Kaan, Kemal, Emrah, Furkan, Recep ve ben, bir timdi.

Bizden önce gidip, şehit düşürülen yiğitlerimizin intikamını almaya gidiyorduk.

Hazırlıklar bittiğinde, içtima alanına çıktık. Gelen araçlara sıra sıra binecektik, alanlara dağılırken farklı timler olarak dağılacaktık ama toplu olduğumuzda başımızda tek bir Komutan olacaktı.

Görev zorluydu. Kesinlikle bizi pert edebilecek güçlükler, engeller çıkacaktı karşımıza, karşımızdaki örgüt çok güçlüydü, amaçları yeni bir devlet kurmak değil, ülkemizi, benim ülkemi ele geçirip adımızı, marşımızı, hemen hemen bizi biz yapan her şeyi değiştirmekti. Kurulu ülkeyi ele geçirip kafalarına göre yönetmekti.

Bizim görevimiz ise, onların kafalarını koparmaktı. Albay karşımızda volta atarak konuşuyordu, benim söylediklerimin aynısını birer birer bize anlatıyordu.

"Görev üssümüz, Şırnak sınırı..."  dedi. Kaşlarımı kaldırdım, mimiklerimi gören albay, "Evet, o kadar yakınlar bize. İçimizdeler resmen ama siz ne olursa olsun pes etmeyeceksiniz, yorulduğunuzu hissettiğiniz an kendiniz sıkacaksınız kafalarınıza, bıkkınlık geldiğinde de pes etmek yok! Yedi yiğidimizin kanını yerde bırakmak yok! Yedi ailenin gözünü yaşlı bırakmak yok!" haykırdı bize...

Hepimiz esas duruşta, ciddiyetle onu dinliyorduk, bana baktı, tam karşıma durdu, "Teğmen! Pes etmek yok..." dedi, "Köklerini kurutacaksınız. Mermin bittiği an kendi ellerinle sökeceksin o kökü."

Başımı salladım, gülümsedi, "Aferin." dedi. "Yolunuz açık olsun, sağ gidin sağ gelin!"

Sıra sıra görev üssüne giden helikopterlere binmek için adımlamaya başladık. Aracın içindeyken Günal Komutan "Beni dinleyin!" diyerek konuşmaya başladı, "Şırnak sınırında bir köy var, bizim grubumuz oraya sivil bir şekilde yerleşecek. Köyün sakinleri gibi hareket edeceğiz." dedi. Başımı salladım, "Bizim diğer timler köyün dışındaki alanları temizlerken biz sıradan sivil gibi hareket ederek köyün içini temizleyeceğiz, daha sonra askerî olarak köy dışı bölgelere ilerleyeceğiz, hücre evleri, örgütün sığınakları, depoları hemen hemen sığındıkları her yeri başlarına yıkacağız. Anlaşıldı mı?" dedi

Hep bir ağızdan, "Emredersiniz Komutanım!" dedik. Uzun bir süre ciddiyetle durduktan sonra kalıma bir şey takıldı, "Ya komutanım, üzerimizde formayla nasıl sivil olarak hareket edeceğiz?" dedim. Dudağını büktü, "Oğlum direkt köye gitmeyeceğiz, önce köyün yakınlarını temizleyeceğiz." dedi. Başımı salladım, gülerek, "Sen harbi çok oturmuşsun." dedi. Gülümsedim, "Yarbayla dedikodumu mu yapıyorsunuz komutanım?" dedim. Başını salladı, "Gibi gibi." dedi. Kaşlarımı kaldırdım, "Gibi gibi..." dedim.

"Uzatma oğlum, derdimiz o değil şimdi." dedi. Başımı salladım.

Görev üssüne iniş yaptığımız zaman, ormanlık alanlara dağıldık, timin koordinatlarla sorumlu olan askeri Aslan'dı, genç bir çocuktu, adı gibi aslandı. Cesurdu, bir mağara bulmuştu biz daha yere adım atar atmaz, hepimizden önce davranmış, mağaraya doğru temkinli adımlar atmaya başlamıştı. Elindeki tabancayla mağaranın tam girişinde durdu, içeriyi kontrol edip yavaş yavaş adımlamaya başladığında, içime sıkıntı çöktü, "Aslan, geri gel!" 

Mütemmim CüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin