14/Alaz Bora Kaya ⚔

84 7 0
                                    

Alaz Bora'dan:

Mangal işini, Efkan'a yıkmıştık. Amacımız dalga geçip eğlenmekti, çünkü hiçbir zaman yakamaz, mangalı bana bırakırdı.

Bu seferde yakamamıştı, ayağa kalkıp, Buse'ye, "Sen bununla evlenmek istediğine emin misin?" dedim. Gülümseyip bana baktı, "Mangalı ben yakarım evlenince." dedi. Kıkırdadım, Efkan'ın yanına gidip, biraz Doblocu eniştelik yaptım, "İyi yelle, iyi yelle." dedim.

Bana bakıp, "Oğlum bak kaşınma, beceremediğimi bile bile bana bırakıyorsunuz bu işi, kömür diye atarım seni bunun içine." dedi. Kıkırdadım, "Bu değil, mangal." dedim. Kafamı tutup, mangala eğdi. Bileğini tuttum, "Tamam, bırak! Sen git kızlara yardım et." dedim. Ensemi bırakıp, rüzgar küreğini elime tutuşturdu, ben mangalı yelleyip tutuşturana kadar başımda bekledi, "İyi izle abini, bak şimdi nasıl pişireceğim etleri." dedim. Gülüp başını başka yöne çevirdi, "Sen sakat mısın?" dedi. Başımı salladım, "Bu kafaya on sene copla giriştiler oğlum." dedim.

Elini omzuma attı, "Ege biz sana niye Bora demek zorundayız?" dedi. Ona dönüp, "Şah'ın emri... Bundan sonra Alaz Bora..." dedim. Kaşlarını çatıp, "Senin onunla bağlantın kopmadı m?" dedi. Başımı salladım, "Henüz kopmadı." dedim.

Başını salladı, "Anladım." dedi. Birden bire, "Elife biliyor mu, gerçek adını, mesleğini?" dedi. "Hadi biz çocukluk arkadaşlarınız da?"

Başımı iki yana salladım, "Bilmiyor, Alaz Bora olarak tanıyor bırak öyle tanısın." dedim. Başını salladı tekrardan. Mangala bakıp sırıttı, "Hani yanmadı?" dediğinde gözlerimi kapatıp, "Bugün yanacak, başka şansı yok." dedim. Yoruldukça birbirimize devrettik mangalı, en son yakmayı başardığımızda, "Etler?" dedim. Kızların yanına koşar adım giderek tele saatler önce dizilmiş etleri alıp geldi.

Gülümsedim, "Allah'ım... Şükür doyacağız artık!" dedim. Sesli güldü, mangalın üzerinde etleri pişirirken, o yelliyor bende çeviriyordum.

"Giderken, Elife'yle mi gideceksin?" dedi. Dudak büktüm, "Daha haberi yok, Siirt'e gideceğimden." dedim. Kaşlarını kaldırdı, "Senin bu akşam orada olman gerekiyor." dedi. Gözümü başka yere çevirip, "Gece orada olsam yetiyor." dedim. Elini koluma koydu, "Elife de seninle gelecek mi?" dedi.

Bir süre ona bakmadan düşündüm, onu da götürecek miydim? Burada kalmasına, Çınar'ın hedefi olmasına izin veremezdim. Onu buradan götürmem için ikna edici bir şey söylemem gerekiyordu. Ama ne söyleyebilirdim?

Efkan'a bakıp, "Burada kalırsa Çınar'ın hedefi olur." dedim. "Buradan götürmek için önce onu ikna edip, sonra bir yol bulmam lazım. Şah onu korumaz."

Etler piştiğinde sıcak teli sapından tutup, ona uzattım, "Neresinden tutacağım onu ben?" dedi. Mangalın üzerine teli geri koyup, "Al şimdi." dedim. "Öğrenmiş olursun."

Gözlerini devirip bana baktı, "Sanki bilmiyoruz." deyip teli aldı ve gitti. Arkasından gülerek baktım. Közlenecek, biberleri, patlıcan ve patatesleri önüme attılar, "Ohoo, bir mangal yaptık tüm iş bize kaldı." dedim. Elife yanıma gelip Buse'yi kış kışladı, "Beraber közleriz." dedi.

Gülümsedim, "Alaz, sen il dışına mı çıkacaksın, Efkan etleri getirince öyle bir şeyler söyledi." dedi. Efkan'a öldürücü bakışlar atarken hafifçe başımı salladım, "Evet, bir iş teklifi aldım, sana sormadan onayladım. Sen burada kalamazsın." dedim. Dudağını büktü, "Çınar beni hedef koyacak ama Şah korumayacak. Bu yüzden seninle gelmek zorundayım değil mi?" dedi. Mecburen başımı salladım, bu zamana kadar ona asla yalan söylemedim, söylememeye yemin ettim, yeminimi bozmamaya bile yemin ettim hatta. Ona zarar vermemek için, onu herkesten ve kendimden korumaya yemin ettim. Ettiğim yeminleri, bozmak şartıyla canımı hiçe sayma uğruna yemin ettim ben. Her şey onun ve ona olan aşkımdan kaynaklıydı.

O mutlu olsun diye, o gülsün diye, o rahat yaşasın diye, o ölmesin diye, o benimle oldun diyeydi her şey. Benimle olmasa bile var olsun diyeydi.

Gülümseyip, "Peki, istikamet neresi?" dedi. Hiç düşünmeden, "Siirt!" dedim. Bana baktı, "Siirt'te ne gibi iş teklifi alabilirsin ki?" dedi. Gözlerimi kıstım, "Bilemezsin, çok gizli bir iş!" dedim sırıtarak. Bana garip bir bakış atıp, "Ne yapıyor olabilirsiniz Allah aşkına ülke mi fethedeceksiniz?" dedi. Kıkırdadım, "Az çok Şah'ın işlerine benziyor." dedim. Göz devirdi, "Yine istihbarat yani. Başına bir şey gelecek diye korkuyorum oğlum." dedi.

Başımı kaldırdım, "Korkma, bana bir şey olmaz." dedim. Mangalın üzerine koyduğu patlıcanı çevirip, "Ölürsen karışmıyorum. " dedi. Gülüp başımı salladım, "Karışma tamam." dedim.

"Ne karışacağım, kendi etti, kendi buldu..." dedi. Yüzüne baktım, "Kendi etti, kendi buldu öyle mi?" dedim. Başını salladı, "Yalan mı, seni tehlikeden ne kadar uzağa kaçırsam o kadar dibine giriyorsun. Benim senden başka kimsem yok." dedi. Onu kolumun altına aldım, "Ölürsem sık kafana, gel arkamdan. Zaten ben katiyen giremem cennete." dedim.

İntihar eden kullar, cennete asla giremezdi.

Bana baktı, "Birde arkandan geleceğim..." dedi, "Başka bir emriniz var mı paşam?"

Başımı salladım, "Biberleri çevirsene..." dedim. Kolumun altından çıkıp göğsüme vurdu, "Hödük!" dedi. Közlenenleri getirdiği tabağa alıp, gitti. Arkasından, "Boş tabak getirin bir!" dedim.

Arkasına dönüp, "Elinle getir, belki aklın başına gelir!" dedi. Gülümsedim, "Sen iste yeter ben ateşte de yürürüm." dedim. Bana bakıp, "He canım he! Sen onları getirirken göreceğiz ateşte mi yürürsün, ateşin içinde mi ölürsün?" dedi. Kıkırdadım kendi kendime.

Patatesler közlenince elime aldım hepsini, Elife'nin gözünün içine bakarak yürüdüm onların yanına, canım acıyordu ama çaktırmıyordum.

Beni elimde sıcak patateslerle görünce boş bir tabak alıp koşarak yanıma geldi. Bilerek yavaş yürüyordum, mazoşist kişiliğim acıya ne kadar dayanabileceğimi çok merak ediyordu. Yanıma durup, patatesleri elimden aldı, tabağa koyup, yavaşça kafama vurdu, "Her dediğimi yapıyor birde salak!" dedi. Güldüm, "Acıyor mu?" dedi. Başımı iki yana salladım, kaşlarını çatıp, "Gözlerin dolmuş, çeşmeye git elini soğuk suya tut, merhem var bende süreceğiz." dedi.

Başımı salladım, çeşmeye gidip ellerimi soğuk suya tuttum, acıyan ellerime değen su acısını yavaş yavaş alıp, rahatlatıyordu. Ellerimdeki suyu çırpıştırarak yanlarına gittim bizimkilerin. Hepsi bana bakıyordu, sanırım kızmışlardı bu yaptığıma. Elife çantasından çıkardığı merhemi avuçlarıma ince bir tabaka sürdü. Bana bakmıyordu,

"Bir daha sakın yapma!"

"Tamam."

"Döverim seni."

"Tamam."

O Buse'yle, bende Efkan'la oturmuştum.

Hala bana kızgın bakışlar atıyordu, bense ona sakince bakıyordum. Efkan beni dirseğiyle dürtüp, "Yesene lan, soğudu!" dedi. Ona baktım, "Yiyorum zaten." dedim. Bana, "Et yemiyorsun sen şuan, azar yiyorsun." dedi. Elife'ye baktım, başını salladı Efkan'ı onaylayarak.

---
Yazdığım ilk çift karakterim, onların kitaplarını da düzenleyip atarım isterseniz.

İstiyorsanız Evet diyebilir

İstemiyorsanız da Hayır diyebilirsiniz.















Mütemmim CüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin