40/Serhat'la İlk Tanışma

24 2 0
                                    

Ertesi sabah erken uyanmıştım, Siirt'ten geldiğim günden beri açık olan bavulun üzerini kapatıp üzerimi başımı düzelttim.
Aynada yüzüme baktım, gözlerimin altı mosmordu, biraz makyaj yapsam iyi olurdu, daha ilk günden Serhat Bey'i korkutmasam iyi olurdu.

Hafif kapatıcı ile yüzüme renk getirmeye çalıştım, bu seferde ruhani varlıklara benzemiştim, biraz allık sürdüm. Eh, idare eder. Siyah İspanyol paça kot giydim, üzerine turuncu detaylı sarımsı bir svit geçirdim.

Saçlarımı açık bıraktım.

Bavulumu da alıp aşağı indiğimde, Ekin bana baktı, "Kötü mü?" dedim başını iki yaba sallayıp, "Değil de, Serhat sarıdan nefret eder." dedi. Omuz silktim, "Çok da umurumdaydı..." dedim.

Sesli güldü, sonra birden, "Yakut'un telefonuna ulaşılamıyor, neden, haberin var mı?" dedi. Dudağımı büktüm, "Görevde ya, telefonunu kapalı tutuyor." dedim. Kaşlarını kaldırdı, "Hmm, ona da ufak bir yalvaracaktım da..." dedi. Gülümsedim, "Önce otele geçip odanı açtıralım, ondan sonra şirkete geçeriz." dedi.

Oğuzhan mutfaktan elinde süt bardağıyla çıktı, "Gidiyor musun?" dedi, üzgün bir ifade oluşmuştu yüzünde, yere çöküp, "Arada sırada uğrarım yanına." dedim. Babasına baktı, "Şunu bir tutar mısın?" dedi. Ekin Oğuzhan'ın elindeki bardağı alıp ikimize baktı, Oğuzhan boynuma sarılıp, "Arada sırada gelmeyi unutma." dedi. Benden ayrılıp babasından süt bardağını aldı, salona gidip bir kenara oturdu, Ekin, "Seni bu kadar çok mu seviyordu?" dedi, omuz silktim, "Seviyormuş demek ki." dedim.

Işık bana baktı, "İhtiyacın olduğunda ara, sakın çekinme." dedi, "Evden ayrılıyor olsan da sen yine de çaya, kahveye gelmeyi ihmal etme."

Başımı salladım, Işık'a sarılıp, "Dikkat et kendine..." dedim. Birbirimizden ayrıldığımızda Işık Ekin'in omzuna vurdu, "Göz kulak bu kıza şirkette, kurtlar sofrası o şirket." dedi.

Ekin şaşkın bir ifadeyle Işık'a bakıp, "Bu kadar mı? " dedi. Işık başını salladı, "Akşam erken gel, oyalanma. Sürprizim var." dedi ve salona oğlunun yanına gitti.

Ekin bana baktı, "Kesin öldürecek beni, kesin. Doğrayıp valize koyacak o valizi de Marmara Denizi'ne gömecek demedi deme..." dedi. "Hadi, çıkalım."

Ekin'i takip etmeye başladım, evin kapısından çıkarken, "Omzuma mı vurdu o benim?" dedi, başımı salladım, "Omzuna vurdu ama ne vuruşuydu savaş mı yoksa se-" elini havaya kaldırıp sözümü kesti, "Çok konuşma, bin şimdi arabaya." dedi. Valizimi ona uzattım, ağzını bile açmadan valizi aldı, "Serhat çok pişman olacak gibi." dedi.

Kaşlarımı çattım, "Öpsün de başına koysun." dedim. Gözlerini açıp yüzüme baktı, "Pardon?" dedi, "Öyle öpmek değil, öyle bir tek Yakut öpebilir beni." dedim. Kaşlarını kaldırıp güldü, valizi bagaja koyarken, "Konuya hakimiz dün geceden, sadece öpmemiş gibi duruyor." dedi. Yutkundum, "Duydunuz mu?" dedim. Dudağını büktü, "Birazını..." dedi.

"Sen niye hala arabada değilsin?" dedi, omuz kaldırıp, "Lafa tuttun..." dedim, "Tutulmasaydın..." dedi. Kapıyı açıp yolcu koltuğuna oturdum, yanıma gelip, "Kızma." dedi ve kapıyı kapattı.

Şoför koltuğuna oturdu, kontağı takıp çevirdi, araba çalıştığında hiç beklemeden gaza bastı. Hiç konuşmadık, ikimiz de eski konuları unutmuş bir şekilde sessizce birbirimize 'arkadaş' olabilmek için şans vermiştik.

Dün gece Işık'ı karşıma alıp konuşmuştum, kocasıyla aramızda aykırı bir münasebet yaşanmadığını, bana sadece iş ve ev verdiğini anlatmıştım ona, yanıma gelip gitmesinin sebebi de orada yalnız olmasıydı, Yakut'la yıllardır konuşmuyorlarmış, küs değillermiş ama eskisi gibi de samimi değillermiş, dün gece Ekin ve Yakut'un yollarını sessizce ayıran kızın kim olduğunu öğrenmiştim, Işık...

Mütemmim CüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin