29/Kenan Akgül

29 6 0
                                    

Ertesi sabah, gözünü olarak odadan çıktım. Odanın hemen yanındaki odadan bir güpürtü  duyuldu. Sonra da kapı açıldı, esmer bir adam gülerek, "Uyan artık! Nasıl komutansın sen saat 5:30' da ayakta olman lazım." diyerek odadan çıktı.

Beni görünce, yüzündeki gülüş saniyelik de olsa soldu. Sonra tekrar gülümseyerek, "Selam, ben Kenan." deyip elini uzattı.

Elini tuttuğum sırada ismimi söyleyecekken, "Sen Elzem'sin, hiç yorma kendini memnun oldum. Bizim dengesiz bahsetti senden." dedi.

Yakut odadan çıkıp, "Pardon, duyamadım?" diyerek arkadaşına baktı. Kenan, "Hiçbir şey demedim, ağzımdan kaçtı." dediğinde, Yakut elini Kenan'ın omzuna atıp, "Karşında komutan var unutma. Kırarım seni." dedi.

Kenan sırıtarak, "Kır hadi! Karşında on beş yıllık boksör var oğlum senin komutan oluşun sökmez bana." dedi. Yakut'a göz ucuyla baktım, Yakut bana, "Asıl dengesiz bu, ne iş yaptığı belirsiz sabit kalabildiği tek şey de boksörlüktü onu da bıraktı dangalak." dedi.

Kenan Yakut'tan uzaklaşıp, "Elzem, ben bundan daha yakışıklıydım, boksla uğraşacağım diye suratım yamuldu." dedi kendi yüzünü işaret ederek. Gülümsemeye çalıştım.

Sıradan biriydi benim için, sadece Yakut yakışıklı geliyordu gözüme.

Ben cevap vermeyince arkasına dönüp Yakut'a, "Ben aşağıya iniyorum, sende peşimden gel." diye seslendi. Yakut sol elini cebine koyup, boşta kalan eliyle Kenan'ın koluna girdi, "Olur kocacım." deyip gülerek arkadaşıyla aşağı kata indi.

Aşağı inerken Kenan, "Oğlum sen nasıl komutansın sen lan benim bildiğim  komutanlar ciddi olur." demişti.

Peşlerinden inerken Yakut'un, "Oğlum ben nizamiyede komutanım, burada sıradan bir insancığım." dediğini duydum.

Kahvaltı masası çoktan hazırlanmıştı, Işık masanın baş köşesinde oturuyordu. Aykut'a bakıp, "Şu eşekoğluna sen mi verdin evin adresini, sabah sabah aklımı yerinden oynatıyordu?" dedi. Yakut, Kenan'ın başına hafifçe vurup, "Ne yaptın lan kıza?" dedi.

Bariz bir şekilde gülen gözlerle, "Ben hiçbir şey yapmadım, kapıda beni görünce şaşırdı." demişti. "E gerçi şaşırmak da hakkı, kolay mı lan yirmi yıl sonra çocukluk aşkını görmek."

Sandalyeye kendini bırakıp, bana baktı, o kadar garip yerlerden o kadar garip bağlantılar çıkıyordu ki şaşırmamak için kendimi zor tutuyordum. Kenan yanına oturduğu için miydi bilmiyorum ama Işık başını başka yöne çevirmişti.

Yakut sandalyeyi çekip oturdu, "Abuk subuk konuşma Kenan." dedi. Yakut'un yanına oturdum. Işık'ın yardımcısı çayları doldururken Kenan çatalı eline alıp Işık'a baktı, Işık ona bakmıyor, yardımcısının hareketlerini takip ediyordu.

Kenan, "Ne abuk subuk mu, doğru olanı söylüyorum." dedi. Yakut çok sıradan bir şekilde arkadaşına gerçekleri söyledi: "E adı üstünde çocukluk aşkı, Işık evli aslanlar gibi bir oğlu var.O sana değilde sen ona takılı kalmış gibisin. Yani öyle davranıyorsun."

Kenan sustu, Işık, "Alakası yok bu arada. Ufak bir hoşlantı olmuş olabilir ama aşk denemez. Benim tek aşkım Ekin'di." diye söylendi. Kenan elini çenesine atıp, "Bizim güneş kafalı?" diyerek Yakut'a baktı.

Kıkırdadım, Kenan gülerek, "Sarışın, sen tanıyor musun?" dedi. Başımı salladım, "Tanıyorum." dedim.

Bariz bir şekilde belli olan merakıyla, "Nasıl tanıştınız, neden tanıştınız?" diye sordu.

Elimi çatala atıp, "Eski patronum diyelim." dedim. Çatalı salatalığa geçirip ağzıma götürdüm, Kenan dudağını büzdü, "Yakut sabah bir şeyler anlattı ama Işık burada o yüzden açmıyorum konuyu." dedi. Başımı salladım, "Bence de." dedim.

"Mümkünse, ben olmadığım zaman da konuşmayın bu konuyu." diye söylendi Işık.

Kahvaltı boyunca Yakut'un ve Kenan'ın ortaokul anılarını dinlemiştik, çok geniş bir çevresi vardı Yakut'un. Her yerden bir arkadaşı çıkıyordu. Ya ilkokul ya ortaokul ya da lise arkadaşları illa bir yerden çıkıyordu.

Acaba Milli Savunma Üniversitesi'nden olan arkadaşlarıyla be zaman tanışacağım?

Kenan, Işık ve ben, silahşörler gibi kapıya dizilip Yakut'u uğurladık. Yani o aşamadaydık şuan, Yakut açtığı arabanın kapısını kapatıp, "Araba burada dursa sizin için sıkıntı olur mu? Uçakla gitmek daha avantajlı." dedi.

Işık tam ağzını açtığında, Kenan, "Anahtarı bırakmazsan sorun olur Yakut." dedi. Yakut dudak büktü, "Geldiğimde deposu ful olmazsa vururum seni." dedi. Anahtarı Kenan'a fırlattı, "Hadi bakalım şoför bey, beni havalimanına götür."

Kenan gülerek arabaya doğru yürüdü, arkasına dönüp Işık ve bana el salladı, "Dua edin, kaza yapmayalım. Yedi yıldır araba kullanmıyorum." dedi.

Yakut, "Ne!" dedi, "Yedi yıl oldu mu sen araba kullanmayı bırakalı?"

Kenan başını salladı, "Oldu valla, şarampole uçun canlı gözüm korktu." dedi. Yakut dudak büktü, "Annenle babanın öldüğü kaza?" dedi.

Kenan acı bir iç çekti, "Neyse, havalimanına kadar sen kullanırsın, dönüşte ben kullanırım." dedi. Yakut, "Yok öyle yağ mağ, otur şoför koltuğuna alışman lazım oğlum, normalde ne yapıyorsun?" dedi.

Kenan arabanın anahtarını elinde çevirip, "Motorsiklet kullanıyorum." dedi, "Buraya kadar taksiyle geldim ama genelde motorsiklet kullanıyorum."

Yakut tek kaşını kaldırdı, "Kışın?" dedi, Kenan oflayarak, "Sana ne Yakut, bin şu arabaya!" dedi.

Onlar yola düştüğünde, Işık'la birlikte eve girdik. Işık, "Kahve içelim mi, Ekin'i çekiştiririz?" dedi.

Dudak büktüm, "İyi yanları mı yoksa kötü yanları mı?" dedim, Işık mutfağa doğru ilerlerken, "Boşu boşuna o ipsiz sapsızın günahlarını alamam, sana olaylı düğünümüzü anlatabilirim ama..." dedi.

Mütemmim CüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin