24/Mert'in Teklifi

34 7 0
                                    

Mert geri döndüğünde, elinde bir kaç kırılmış kamera vardı. Kameraları bir kenara bırakıp, "Hayırdır, suratlar beş karış?" deyip, afallamış halde bize baktı. "Ekin evliymiş, çocuğu varmış." dedim. Başını salladı, "Evet." dedi. "Bunda şaşıracak ne var?" 

"Bana ev verdi abin, evime kameralar koyup beni izledi, evli olduğu halde beni yemeklere götürdü, benimle birlikte sabahladığı zamanlar bile var. " dedim. Koltuğa oturup, "Garip olan, şaşırmamız gereken şey ne Elzem?" dediğinde, gözlerinin içine bakıp, "Evli ya da bekar erkeklerin ailelerinden ayrı yaşadığı evinde, o erkekle beraber yaşayan kadınlara metres denir, abin dolaylı yoldan beni metresi yapmaya çalışıyor!" dedim.

Kaşlarını kaldırdı, "Ne yapacaksın, tasını tarağını toplayıp gidecek misin?" dedi. "Hatırlatmak isterim, gafil avlandın ve uygun fiyata kira ödediğin evinden ayrıldın, şimdi o fiyata eski evinden küçük bir evi bile bulamayacaksın. Gidecek yerin yok."

Bu konu hakkında hiçbir şey söylemedim, söyleyecek bir şeyim yoktu çünkü. Mert baştan sona haklıydı.

Ben sessizce onun yüzüne bakarken, "Sana bir teklifim var." dedi. Dikkatle onu dinledim, "Şirketi İstanbul'a taşıyoruz, sende şirkete benim asistanım olarak gelebilirsin." dedi.

Söyledikleri dikkatimi çekmemişti, burada da kalabilirdim benim için sorun yoktu ama burada yaşayabileceğime inanmıyor gibi bakıyordu. Bir yandan da Ekin'le iş birliği yapıyor olabilme ihtimali geriyordu beni. 

Oturduğum yede sadece onun suratına bakarken, "Bu kadar düşünecek bir şey yok." dedi.

Mert'e, "Sana güvenmekte zorluk çekiyorum, Ekin'in sizi benim yanıma benden habersiz göndermesi kafamda şüphe uyandırıyor." dedim. Mert gülerek, "O zaman birlik olalım, ekip olalım zaten yakında Ekin'in ipini çekeceğim." dedi.

Ne demek istediğini anlamamıştım, "Neyi ima etmeye çalışıyorsun ipini çekmekten bahsederken?" dedim. Dudağını büktü, "Demek istediğim şey, zaten o şirket taşıma işi elinde patlayacak.  İflasın eşiğinde..." dedi. "Yani kıssaca diyorum ki, o şirketi seninle birlikte olup Ekin'den alalım. Sana yaptıklarının cezasını ödetmiş olursun."

Ödetecek tek bir ceza vardı, bana verdiği eve ve yatak odama koyduğu kameranın hesabını verecek cezasını çekecekti.

"Yakut abi, istediğim zaman bize yardım etmeye hazır."

Yakut'un adını duyunca nefesim kesilmişti, kalbimin atışını tüm vücudumda hissetmeye başlamıştım. "Onunla neden konuştun ki?" dedim.

Arkasına yaslanıp, "Sen sadece benim sıradan bir üniversite öğrencisi ve abisine şirket işlerinde yardım eden biri olduğumu mu sanıyorsun? Herkesin belli sırları vardır, ne yaparsan yap yine de öğrenemeyeceğin sırlar." dedi.

Dudak büküp, "Tabii bir gün şans eseri onun mesleğine benzer bir mesleği yapmazsan, öğrenemezsin." dedi. Onu dinlediğim sırada kapı çaldı, "Neslihan geldi."

Kaşlarımı çatıp, "Nereden biliyordun belki mendebur abin geldi?" dediğimde, "Üvey abim, kızı kapıda bekletme haydi!" diyerek karşılık verdi bana.

Kapıya ilerleyip açtığımda, karşımda Neslihan'ı gördüm, onun ardında cüsseli vücuduyla, ciddi yüz ifadesiyle Yakut Komutan duruyordu. Gözlerini benim gözlerime değdirmiyordu. Sessizce kenara çekilip onları içeri davet etmemi bekliyordu, kenara çekilip, "Hoş geldiniz." dedim. Neslihan, "Hoş bulduk." derken Yakut hiçbir şey söylememiş sadece içeri girmişti.

Biz yani Mert, Neslihan ve ben üçlüsü planımızı yaparken Yakut köşesine çekilmiş ciddiyetle bizi izliyordu. Sadece izliyor ve dinliyordu. Daha çok Mert'e odaklanıyordu ama hepimizin fikirlerini de gözden geçiriyor gibiydi. 

Bir süre sonra Mert asıl plana geçtiğinde Yakut onun sözünü kesti, "Sen benimle bir bahçeye gelsene." deyip ayaklandı. Mert ona anlam vermek ister gibi bakarken aynı anda ayağa kalkıp onu takip etmeye başladı. 

Mert'le birlikte hararetli bir şekilde konuşmaya başladı, üçüncül gözle anlatılması gerekirse, Yakut ona bir konuda kızıyor Mert de kendini açıklamaya çalışıyordu. 

Yakut elini alnına dayayıp bir konu hakkında şikayet eder gibi bir şeyler söyledi, Mert iki elini iki yana açmış sanki bulduğunu bunuyorsun, neyini beğenmedin der gibi konuşmuştu. Sesleri uğultu şeklinde geliyordu. Konuşma sözlü tartışmaya dönecek gibi bir hal aldığında, "Tartışacaklar..." dedim. Neslihan, "Onlar alışık, küsmezler birbirlerine." dedi.

"Hem boş ver şimdi onları, Ekin olayını anlat sen bana..." dedi. Ona dönüp, "Sonra anlatırım acelesi yok şimdi." dedim. Ofladı, "Of pof çekme bana, anlatamam şimdi." 

Neslihan, "Abimin gözü hep seni arıyordu biliyor musun?" dedi. Başımı salladım, ayağa kalkıp yanıma geldi, ellerini kollarıma koyup kulağıma yaklaştı, "Söz atıldı, sol eline baksana..." dedi. Yakut'un sol elinin yüzük parmağında alyans yoktu. Zaten normalde de alyansını kullanmıyordu, "Yüzük takmıyordu ki zaten." dedim. "Evet ama söz gerçekten atıldı Elzem." dedi. 

"Ne yapayım, çiftetelli mi oynayayım Neslihan?" dedim. Başını salladı. Mert kaşları çatılmış halde içeri girip, bahçedeki Yakut'a seslendi: "Beğenmediysen başka bir plan yap, ben yokum!"

"Elzem benimle gel!" deyip evden dışarı çıktı. Neslihan bana bakıp, "Ne konuştuklarını öğrenmeden gelme." dedi. Ben Mert'in peşinden gittiğimde, sinirle bana döndü bahçede, "Ne söylediysem ikna edemedim, Nuh diyor peygamber demiyor ya!" diye şikayet etti.

"Benden ne istiyorsun?" dedim.  Elini alnına koyup ovuşturdu, "Sadece düşünmeden teklifimi kabul et, bana yardım et sadece ben dur diyene kadar Ekin'e biraz daha yakın davran." dedi, "Senden tek istediğim şey bu!" 

Bir iki adım ona yaklaştım, "Ne kadar yakın?" dedim. Derin bir nefes alıp, "Ekin'e, onu sevdiğini inandıracak kadar yakın." dedi, tek kaşımı kaldırıp, "Ya fazlasını isterse?" dedim. Vücudunu evin bahçe kapısına çevirip bir iki adım ileri gitti, sonra geri dönüp, "Bu işe başlamadan önce sınırlarını belirle, söz dinlemezse kozun belli." dedi. Ona doğru ilerledim, "Hangi koz, evli olduğu gerçeği mi?" dediğimde ciddi bir tavırla başını salladı, "Eğer seninle yakınlaşmak isterse, onu beklemediği bir yerden vuracaksın." dedi. 

Düşündüm, eğer onu beklemediği bir yerden vurursam bana öfkelenirdi, ters bir şey yapabilirdi, canımı yakabilirdi. "Ya bana öfkelenirse, o zaman ne olacak?" dedim. Mert bana sert bir tavırla cevap verdi: "Ona göre tedbirini al o zaman Elzem, beni sorgulayarak yorma!" 

Başımı salladım, "Tamam, olurda başıma bir şey gelirse sorumlusu sensin Mert." dedim. Başını salladı, tıpkı benim gibi konuşarak, "Ben sorumluluk almaya hazırım, sen bu işe hazır mısın?" dedi. Kendimden emin bir şekilde, "Hazır olup olmadığımı daha önce sormadın ama hazırım." dedim. Gülümsedi, "Tamam, o zaman yarın akşam onu yemeğe çağır." dedi. Kaşlarım çatıldı, "Hemen mi?" dedim. 

"Evet, hemen şimdi, ara ve onu yarın akşam baş başa yemek yemeye çağır." dedi. Başımı salladım. 


Mütemmim CüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin