9/İçinde Tutma, Ağla

135 17 106
                                    

Bacakları, kolları, vücudu tamamı ufaklı, büyüklü kesiklerle doluydu. Yüzü gözü dağılmıştı, şimdi halsiz halsiz, başı öne eğilmiş halde bir ileri bir geri sallanıyordu asılı olduğu yerde. Omuzlarında derman kalmamıştı, tüm vücudunun yükü bileklerinde ve omuzlarındaydı. Bir süre durulduktan sonra karına bir tekme daha atılmıştı, acıyla inletmişti o tekme. Yüzünü buruşturup, başını kaldırdı, "Ne yaparsanız yapın, öğ-re-ne-me-ye-cek-si-niz..." dedi.

Art arda iki defa yumruk atıldı yüzüne, "Konuş lan! Yasir nerede?" dendiğinde, kahkaha atmaya başladı, "Söylemeyeceğim, konuşmayacağım." diye sayıkladı. Art arda yumruklar indi yüzüne, sesini çıkarmadı, yumrukların etkisinden kurtulup, "Boşuna yoruluyorsun..." dedi. "Beni konuşturamazsın, ben alışığım bunlara farklı şeylerle gel bana."

---

Elzem'den

Oturduğum yerde başımı iki elimin arasına düşünmeye başladım, Neslihan beni izliyordu, "Öztürk abim geliyor yarın." diye söylendi. Başımı kaldırıp, "Bir abin daha mı var?" dediğimde başını salladı, "Yakut abimden üç yaş büyük." dedi. Başımı tekrar öne eğdim, "Yakut abim için gelecek, büyük bir ihtimal de bir daha gitmeyecek." dedi. Başımı salladım, "Ben kendimi çok suçlu hissediyorum." dedim. "Sanki, benim yüzümden orada esirmiş gibi hissediyorum."

Ellerimi bacaklarıma vurarak, "Allah kahretsin beni!" diye söylendim. Yutkunup ellerimi hızlıca bacaklarıma vurmaya başladım, "Allah belamı versin! Allah belamı versin!" dedim. Neslihan ellerimi tutup beni durdurdu, başımı ellerinin arasına alıp, "Senin bir suçun yok!" dedi. Kaşlarımı çatıp, "Var, saldırıyı ben söyledim!" dedim. Başımı bırakmadan gözlerimin içine baktı, "Ya sen o saldırıyı söylemeseydin?" dedi. "O zaman daha beteri olmayacak mıydı?"

Başımı salladım, "Bana bak, hiç korkuyor muyum ben?" dedi. Yutkundum, "Korkmuyorsun, neden?" dedim. Gerçekten de korkmuyordu, çünkü biliyordu, sürekli yaşıyordu aynı şeyleri. "Biliyorum çünkü, aşinayım, ayrıca sağ gelsin gelmesin. Ben ailemi kaybetmeye de alışığım." dedi. Gözleri dolmuştu şimdi, acısını abisi gibi gizleyemiyordu. "Alışığım ben." dedi titrek bir sesle, "Babamda askerdi, bir akşam arabasına pusu kurdular. Annemle yıldönümü kutlayacaklardı. Biz üçümüz, balkonda onlara el sallarken, araba gözümüzün onunda patladı..."

Başını başka bir yere çevirip, "Gözümüzün önünde parça pinçik oldular." dedi. Gözünden bir damla yaş düştüğünde elinin tersiyle silip, "Kusura bakma, acımla seni de üzdüm." dedi, kendini toparlamaya çalışırken, "Ağla..." dedim. Bana bakıp, "Ağlayım mı?" dedi. Başımı salladım, "İçinde tutma, ağla." dedim. "İçinde tuttuğun acı, dışarı yansıttığından daha çok yakar canını."

2 Ay Sonra

Evin içinde, elimde yaş mamayla Zümrüt'ün peşinden koşuyordum. Normalde paketi gördüğü gibi benim peşimde dolaşması gerekirken ben onun peşinden koşturuyordum. En son koridora oturup, "Ne garip hayvanlarsınız ya?" diye söylendim. Karşıdaki kapının hemen yanından koşarak yanıma gelip, mırlamaya başladı.

K.Y: Uzun zaman oldu, nizamiyeden ayrılmışsın. Neslihan'la hiç konuşmuyormuşsun, öyle söyledi...

Elimdeki paketi bir kenara atıp, şaşkınlıkla telefon ekranındaki mesaja bakıyordum, kurtulmuş muydu?

Siz: Kurtuldun mu?

K.Y: Yoo, telefon izni verdiler, bende sana yazayım dedim.

Siz: Dalga mı geçiyorsun?

K.Y: Kapıdayım, aç kapıyı zilini bilmiyorum...

Siz: Evi nasıl buldun?

K.Y: Apartmanın kapısını kırmamı mı istiyorsun kızım? AÇSANA KAPIYI!

Siz: NE BAĞIRIYORSUN BE! AÇIYORUZ KAPIYI.

Kapıya ilerleyip, otomatiğe bastım. Bir kaç dakika sonra dairenin ziline basılmıştı. Zümrüt'ün mama kabına koyduğum yaş mamanın paketini çöpe atıp, "Geldim!" diye seslendim kapının arkasındaki adama. Kapının önünde durup, hemen solumdaki boy aynasından kendime baktım, saçım, üstüm gayet düzgündü, kapıyı açtığım an, içi gülen yeşil gözlerle, göz göze geldim. "Hoş geldin." dedim.

Gülümseyip, "Hoş buldum ama, biraz zor buldum." dedi.

İki kahve kupasıyla salona geçtim, karşısına oturup, "İki ay, nasıldı?" dedim. "İyiydi, sohbet ettik, kavga ettik arada bir birbirimizi kestik. İyiydi yani." dedi. Kahvesini yudumlarken bana baktı, "Ne oldu?" dedi. Ona bakıp, "Ben kendimi çok suçlu hissettim." dedim. "İyi b.k yedin." dedi. "Senin ne suçun var kızım, adamların böyle bir nane yiyeceğini nereden bilecektin ki?"

Omuz kaldırdım, "Hissettim işte..." dedim. Gözlerim dolduğunda bana bakmayı kesmeden, "Hissetme, sen suçsuzsun." dedi. "Hem bak, tek parçayım ve hala yakışıklıyım." diyerek gülümsedi. Kaşlarımı çatıp ona baktım, "Seni öldürebilirlerdi, abin aklını kaybediyordu..." dedim.

Başını salladı, "Geliyorlar ona arada bir." dedi. "Annem ve babamdan sonra gayet normal."

Utanarak, aynı zamanda sıkılarak, "Neslihan anlattı, kaçırıldığını öğrendiğimiz gün, annen ve babanın nasıl öldüğünü..." dedim. Beni düzelterek, "Öldürüldüğünü." dedi. Başımı salladım, "Yakut hiç korkmadın mı asker olurken baban gibi bir sonun olmasından?" diye sordum. Sustu. Sadece sustu. İki kelime konuşmadı.

"Korktum, ama aileme zarar gelmesinden korktum" dedi.

İçeri Zümrüt girmişti, Ona gülümseyerek bakıp, "Kedin mi var?" dedi. Başımı salladım, "Evet, ismi Zümrüt." dedim. Zümrüt bir süre ona yaklaşmadı, ama sonra bayağı bir kaynaştılar.

Akşam saatlerine kadar oturmuştuk, şimdi o benim kanepemde uyuyordu, Zümrüt'le beraber. Odamdan bir pike, ve yastık alıp salona döndüm. Başının altına yastığı koyarken birden sıçrayıp bileğimi tuttu, şaşkın gözlerle birbirimize bakarken, "Sen miydin?" dedi. Başımı salladım, "Başka kimse yok ki?" dedim.

Yastığı koyup, üzerini örttükten sonra ışığı kapatıp salondan ayrıldım. Kendi odama geçip, yatağıma atladım.

---

Oy Vermeyi ve Yorum Yapmayı Unutmayın, Beni Çok Mutlu Edersiniz.

Merak ede durun o iki ayda neler olduğu o başka kitapta...


Mütemmim CüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin