Herşey bir akşam Merih'in kaçırılmasıyla başladı. Başladı çünkü, kaçıranlar her kimse Merih'in peşini hiç bırakmadı.
Merih'in şehit babası Ömer ve yakışıklı dayısı Sabri'nin eski MİT elemanı olmaları da olayları daha karışık hale getirdi.
Korhan ve ekibi bu adamların derdinin neyle ilgili olduğunu bulmaya çalışırken Merih'i korumak zorlaşmaya başladı. Üstelik yüzünün değişmesi ve de geçmişiyle hiç bir bağlantısı kalmamış olmasına rağmen.
Ekibin demirbaşı Serdar hem bu kıza aşık oldu hem de hiç istemeden kızı zorlu bir sürece kendi elleriyle hazırlamayı kabul etmiş bulundu. Aslında tek derdi Merih'in MİT elemanı olmasını engellemek iken farkında olmadan kızın işini kolaylaştırdı. Tabii Merih'in tekrar değiştirilecek yüzü ve gizli kalması gereken kimliği yüzünden ellerinden kayması da cabası.
Sonrası... İşte sonrası biraz karışık.
Düşünün bir!
Kendine öldü süsü verip yüz değiştirmek zorunda kalan bir kızımız, her ne olursa olsun sadece bu kızı sevmeye ve de bulmaya odaklı bir de oğlumuz var.
Planlı, zeki peşimizi bırakmayacak kötü adamlarımız, birbirine bağlı, gözü kara, tuttuğunu koparan ekibimiz var.
Hikayemizde bolca ajan, biraz sevda, biraz dostluk, biraz acı, biraz dayak, biraz da bıçak var. E operayonları, sorguları, adam kaçırmaları da unutmamak lazım tabi...
İlk defa yayınlama cesaretini bulduğum hikayede bizden pek de farkı olmayan Merih'in içine çekilmeye zorlandığı olaylar karşısındaki duruşunu birlikte göreceğiz. Bakalım aldığı eğitimler kendini korumasının yanı sıra sevdiklerini de korumaya yetecek mi?
Yeri ve zamanı geldiğinde onları korumak için hayatlarından çıkmayı göze alabilecek mi?
Belki ruhsuz bir ölüm makinesine dönüşecek...
Belki de hiç bir şey onun çocuk ruhunu kaybetmesine yetmeyecek...
Ne dersiniz?
Hayat onu ezebilecek mi?
***
Azıcık da kopya mı versek???
***
Göz gözeydiler şimdi... Hiç çekinmeden doğrudan yüreğine bakıyordu kadın. Kadının gözlerindeki duygu o kadar yoğundu ki ne ad vereceğini bilemedi adam.
Sonra o gözler duruldu... tüm o duygular tek tek yok oldu... Bomboş baktı adamın gözlerine...
Huzursuz hissetti adam. Dili damağı kurudu, nefes almayı durdurdu.
Ve kulakları o uğursuz sözlerle doldu;
"Burada bir çatışma çıktı ve ben o çatışmada öldüm Levent!" dedi kadın sağ tarafındaki adama duygudan arınmış bir sesle.
Sert bir şekilde "Emredersiniz!" deyip elindeki silahı kadına uzattı Levent.
Hiç ayrılmamıştı o gözler... Adam hala nefessiz, kadın hala içi boş bir kabuktu...
Ve tek bir el silah sesinin ardından kapandı sevdiğinin gözleri kirpiklerinden bir damla yaş akarken...
Genç adamın eli kolu da lanet bir sandalyeye bağlıyken...
***
KADIN
Evet... Her akşam o adamı bekliyordum. Evet! Her akşam o adamın bakışlarıyla çok çeşitli şekillerde ölüyor, öldürülüyor ve de gömülüyordum... Ve muhtemelen mezarımın başında içeceği keyif sigarasının dumanını şekilli üflemeye çalışıp beceremeyince de kıkırdayacaktı.
Bakmayın öyle... Hiç de canice değil bence!
Ayrıca yine onu bekliyorum her akşam. Serdar'ımı...
Evet! Yine her akşam gelip, kalbime atmak için sebep veren o gözlerini parmak izlerimin kol gezdiği kadehe dikip ruhunu demleyecek. Ve yine tek yudum içmeden kalkıp gidecek gözlerimden. Vücudumda değişmeyen, değiştiremedikleri tek yerimden.
Çok mu romantiğe bağladım? Tamam... Bakmayın öyle! Dönüyorum özüme.
Ve o da dönüyor yüreğimin dingin denizine...
Anlamadınız mı?
Geldi lan geldi!!! Karşımda işte!
***
ADAM
Yine her akşam yaptığı gibi oturmuştu bir bar taburesine. Önündeki henüz dudaklarına götürmediği kadehi ile dalgınca oynarken yine o fısıltı dolaştı kulaklarında... "O sevdiğim aklını başından alacak her şeyi yasaklıyorum" diye söylenmişti ufaklığı ona.
Elindeki kadehe sinirli bir bakış atarken; "Sen yoksan ne anlamı var lan yasaklarının!" diye köpürdü hayallerine dadanan kadına...
Sonra, sonra sanki onu kırmış gibi "sevdiğim" diye fısıldadı yüreğindeki özlemin dile gelmesiyle. Ama yine de o bakış üşüştü aklına... Toprak gözlü yârinin ona o son bakışı...
Duyduğu sesler aldı elinden acılı halini. Sinir küpüydü yine.
Nasıl olur da kahkaha atabilirdi bu kadın kahve rengi gözlere sahipken! Nasıl da böyle ulu orta gülebiliyordu sevdiği ağlayarak gitmişken!
O kahkaha atan barmaid şaşkınca baktığında anladı elindeki kadehi sıkmaktan kırdığını. Ama asıl gözünün kenarında ki ıslaklığı görünce okkalı bir küfür savurup kalktı bar taburesinden ve çıkışa ilerledi gözü dönmüşçesine...
Kahverengi gözlere sahip olması yetmemiş, bir de gülmekten akmış gözyaşı ıslatmıştı kirpiklerini o uyuz kadının!
"İnşallah o masaya bıraktığım paradan zırnık bahşiş alamazsın" diye çocukça bedduasını da etmiş bulundu sinirle sıktığı dişleri arasından.
Ve karıştı geceye ardında bıraktığı hiçbir şey umurunda olmadan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANIK KORUMA-ATEŞ HATTI SERİSİ 1
ActionMerih Soyder... Hırçın olduğu kadar ürkek bir ceylan... Yaralı olduğu kadar yara açmayı başarmış bir çocuk... 19'una basacak olmasının kaldırmaya çalıştığı yüke bir faydası olmuyordu şu an. O hiç olmadığı kadar savunmasız, hiç olmadığı kadar acizdi...