-MERİH-
Ne zaman bir masanın etrafına dizilsek kötü birşey olacak hissiyle kavruluyor içim. Paranoyak mıyım ki ben?
Biliyorsunuz neler yaşadığımı.
Bence cevabı verebilecek o nadide insanlardan biri de sizsiniz.
Eee... Ne diyorsunuz?
***
Bütün ekip yine tüm krizlerde olduğu gibi masanın etrafındaki yerlerini almışlardı. Merih üç gün önce uyanmış ve yaralarıyla artık daha barışık hale geldiği için büyük, sıkıcı yatakta yatmayı reddedip ekibin arasına karışmıştı.
Herkes ciddiyetle önündeki dosyaları incelerken masada yüzü gülen tek kişi Serdar'dı. Neden gülmesin ki adam? Merih, Korhan tarafından bıçaklandığı gün, aslında Serdar'ın verdiği hediye için girmişti o odaya. Kenarları ufacık siyah taşlarla süslü, kelebek şeklindeki zarif kolyeyi bir türlü takmamıştı genç kız boynuna. Eli gitmemiş, eğer genç adam takarsa daha doğru olurmuş gibi hissetmişti. Güya becerememiş ayağına geldiğinde Serdar'ın yanına bunun için fırsat bulamamıştı ne yazık ki.
Genç kız, Serdar'ın ona hediye ettiği kolyeyi sorduğunda hissettiği heyecanı hala hatırlıyordu genç adam. Hem kolyeyi kızın beyaz boynuna takmış, hem de asıl hediyesi olan tahtadan kendi elleriyle yonttuğu kelebeği vermişti güzel gözlüsüne. Hani şu bıçak olan, Merih'in Serdar'da görüp de dayısından almasını istediği kelebeği, kız kendini yaralamasın diye üç saat uğraşıp da yontmuşu genç adam gül ağacından ve de yaprak şekli verdiği sedeflerle de süslemişti sırf bu sevinci görmek için. Tabi ki kızın sevincine onun burnunun dibindeyken şahit olmanın zevki başka olacaktı. Kendi elleriyle yaptığı bir şeyin sevdiği kızı mutlu etmesinden daha önemli değildi önündeki dosyalarda yazanlar, silahlar, bombalar...
Merih de önündeki dosyayı inceliyordu. Dosyada kendisinin nasıl öldüğü yazılıydı. Korhan Merih'e dur demiş ama kız elini arkaya uzatmış, kızın belinden silah çıkardığını gören adam da anında müdahale edip bıçaklamış. Ancak kızın çıkardığı silahın oyuncak olduğu fark edildiğinde onun için artık çok geçmiş. Her ne kadar ailesi karşı çıksa da kızın reşit olur olmaz yazdığı vasiyetnamesine göre hareket edip kızın bedenini yakmış ve küllerini de denize atmışlar. Bunu belgeleyen birkaç fotoğraf, ölüm ve yakım belgeleri, otopsi raporları, falanlar filanlar derken dosyanın sonu.
23 sayfa, 17 fotoğraf. Merih SOYDER'in hayatının bittiğini gösteren kırmızı kaplı dosya. Haklılar diye düşündü genç kız. Ölüme en iyi kırmızı yakışır dedi kendi kendine. Sonra da uzattı elini yeni hayatına.
Yani mavi kaplı dosyaya...
Yağmur GÜLER.
21 Mart 1988 Ankara doğumlu.
Baba adı: Ferhat
Anne adı: Yasemin
Annesinin kızlık soyadı: YILDIRIM
Ailenin tek çocuğu.
Geçen yıl anne ve babasını trafik kazasında kaybetti. Ailenin başka akrabası yok. Yağmur, kendine küçük bir daire kiraladı ve memur emeklisi babasının maaşını alarak geçiniyor. En iyi arkadaşları Kübra ve Ahmet ama onlarla da ailesinin ölümünden beri görüşemiyor. Marmara Kamu Yönetimi bölümünü kazansa da bir yıl kaydını dondurmak zorunda kaldı...Daha çok uzun bir de devamı vardı bu zırvalıkların.
Merih, biri midesini sıkıyormuş gibi hissettiği anda çekti ellerini dosyanın üzerinden. Derin bir nefes alıp o aniden bastıran bulantı hissini hafifletmeye çalıştı ama nafile... Nefes almak yetmiyordu o anda. Kaçıp saklanabileceği bir sığınak lazımdı ona. Tam da bu ihtiyaçla, gözyaşlarının istilasıyla buğulanan kahveliklerini karşısında yarı gülümseyen bir yüzle elindeki dosyalarda kaybolan adama dikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANIK KORUMA-ATEŞ HATTI SERİSİ 1
ActionMerih Soyder... Hırçın olduğu kadar ürkek bir ceylan... Yaralı olduğu kadar yara açmayı başarmış bir çocuk... 19'una basacak olmasının kaldırmaya çalıştığı yüke bir faydası olmuyordu şu an. O hiç olmadığı kadar savunmasız, hiç olmadığı kadar acizdi...