34. BÖLÜM

2K 142 36
                                    

Çok uzun bir bölüm olmasa da altı dolu bir bölüm oldu diye düşünüyorum. Tabi sizin de düşüncelerinizi görmek çok hoşuma gidecek. Umarım beğenirsiniz.

Ah, unutmadan. Finale yaklaşıyoruz baylar bayanlar, haberiniz olsun...

~~~

Cem'in bizim haylazlara yaşattığı g*t korkusunun üstünden neredeyse bir hafta geçmişti. Onu hapsettikleri teknoloji deryasında ne haltlar karıştırdığı ise büyük bir muammaydı. Zira Nisa kendi sistemine yediği beşinci siber saldırıda dellenip adamın gırtlağına bıçağı dayadı ve Serdar, ilk günden beri Cem'in içten içe ettiği küfürlerin yegane sahibiyken, adamın hala nasıl çalıştığını anlama şerefine nail olamadığımız beyni tarafından kırmızı pelerini eksik bir kahraman haline getirildi. Öyle ki, Serdar'ı her gördüğünde Cem'in beyni bir dakikalık saygı duruşuna geçiyordu.

Ya da Serdar'ın yanında Nisa da bonus olarak görüş alanına girdiği için korkudan bir dakikalık beyin ölümü de gerçekleşiyor olabilirdi. Siz yine de bunları benden duyduğunuzu söylemeyin tabi... Her ne kadar Cem, bizim korkusuz cengaverlerin yanında çok cılız kalsa da genel olarak zeki adamdı, alınırdı.

Tamam, kabul. Biz zeki bir adam olduğunu umuyorduk ve yine bizim umutlarımızın doğrultusunda "eureka, eureka!" diye bağırarak ortalıkta koşuşturmasına çok az kalmıştı. Bizim de polyannaya taş çıkartacak bu umutlu hallerimizin tek sebebi umudun fakirin ekmeği olmasındandı.

Ve evet, fakirliğin gözü kör olsundu!..

Ekip, Cem'i küreyle yalnız bırakmamaya ant içtiği için her zaman izleme odasında biri bulunuyordu. Tabi bunun yanı sıra Nisa'nın da yanında her zaman birinin olması gerektiğine karar verdiler. Malum, bizim kızın sabıka dosyası pek de masum değildi ve Cem şimdilik yaşasa iyi olurdu. Tesadüfe bakın ki nöbet sırası Nisa'daydı ve meyve getirme bahanesiyle Serdar da yanı başına çöreklenmiş elindeki elmayı dişliyordu.

Serdar'a göre amacı asla ama asla Nisa'ya göz kulak olmak değildi. Sonuç olarak  Nisa daha ne yapmaya çalıştığını bile bilmeyen bir adamın gırtlağını kesemeyeceğine ikna olmuştu. Hem Nisa kolaya kaçmayı da sevmezdi. Zaten bizim kız, adamın geleceği için önemli uzuvlarından başlayarak alan daraltmaya gitmekte karar kılmıştı. İşte bu yüzden Serdar, Cem'in yüz ölçümünün işlerine yarayacak metre kareden aşağıya düşmesini engellemek için gecesini gündüzüne katarak her saniyesini Nisa çatlağıyla geçirmeye gönüllü olduğunu şimdilik itiraf etmese de olurdu.

Serdar az önce detaylarına indiğimiz görev aşkından mütevellit gözlerini yanındaki kıza çevirdi. Yine ne etmiş nasıl etmişse saçlarını askeri nizama sokmayı başarmıştı küçük cadı. Hayır, o saçlar da düzeni bozma gafletinde bulunan her erin sonunun idam olacağının bilincindeymişçesine benimsemişlerdi yerlerini. 

Görev aşkı iyiden iyiye alevlenen Serdar, kızı süzmeye devam etti. Giydiği salaş penyenin kollarını dirseklerine kadar çekmiş ve sandalye tepesinde bağdaş kurma becerisini göstermiş olmanın haklı gururuyla kucağındaki meyve kasesini eşeleyen Nisa, buna dünyanın en önemli görevini yapıyormuşçasına dikkatini işine vermişti. Öyle ki Serdar'ın ilgiyle onu izlediğinin farkına henüz varamamıştı.

Akın'ın palas pandıras odaya dalmasıyla Serdar daldığı deryalardan ayıldı. Akın da hala Nisa'nın hakimiyeti altındaki meyve kasesine dalarak hayatının hatasını yaptı. Kızcağız yaklaşık yedi saatini bu küçücük izleme odasında geçirmiş olmaktan kafayı hafif hafif sıyırmaya başlamıştı. Gerçi onun kafayı sıyırmamış halinin de ne olduğu hepimiz tarafından biliniyordu. Buradan da anlaşılacağı üzere dünya her an bu büyük tehditle yüzleşmek zorunda kalabilirdi. Uzun lafın kısası;

TANIK KORUMA-ATEŞ HATTI SERİSİ 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin