Kurşun her ne kadar Serdar'ı sıyırmış olsa da bu duruma en ağır küfürü eden Korhan'dı.
E adam haklı arkadaşlar. Dünyanın parasını yatırıp, hadi duvarları geçtik tuvalet camına varana kadar raylı bir zırh ile çevreletmişti otelin en üst katında bulunan bu özel daireyi, çatıyı saran duvarların içine gizlenmiş bir zırh, istendiği zaman küçücük düğmeye basıldığında on beş saniye içerisinde aşağıya inip dinlemelere karşı bile son derece korunaklı bir alan haline getiriyordu. Yani şu anda o kurşunların sadece çarpma seslerini duyuyor olmalıydılar, kulaklarının yanından geçerken çıkardıkları vızıltılı sesi değil.
Ateş altında kaldığını fark eden ekip, masanın altındaki gizli bölmelerden şanslarına ne düştüyse onu alıp karşılık vermeye başladı. Bu arada zırh sistemini tekrar tekrar aktive etmeye çalışan Korhan, -ki odaya girerken aktifleştirdiğine adı gibi emindi- bir anda her taraf makinalı tüfeklerle taranmaya başlayınca bu çabasından can havliyle vaz geçti.
Tam karşılarındaki gökdelenin bir katı bütün halinde bu daireye ateş ediyordu ve ateş etmeyi bıraktıklarında çok çok büyük bir ihtimalle çatıdan bir ekip inip yaşamayı başaranları öldürecekti.
"Koridora çıkın!" diye bağıran Korhan, bir sivile zarar vermemek için dua etmeyi ihmal etmeden, paramparça olan camdan dışarı rast gele ateş etmeye başladı.
Cam kırılma sesi duyduktan sonra kendini yerde bulan Merih, üzerindeki ağırlığın muhtemelen Akın'a ait olduğunu düşünürken ard arda gelen parçalanma sesleriyle çığlık attı. Çığlığı Akın'ın göğsünde boğulan genç kız sadece bir kişiyi düşünüyordu. Gece vakti arabasının önüne atladığında şaşkın şaşkın kendine bakan yeşil gözlü bir devi...
Kanepe ve Akın'ın arasına sıkışan Merih, üzerindeki ağırlığın kalkmasıyla titrediğini fark etti. Ama sonra tanıdık bir kokuyla çevrelendi ki bu kokuyu genç adamın ceketinden ve de sarılışlarından gayet net hatırlıyordu. Yerinde kıpırdanan Merih, iyice genç adama yaslanıp yüzünü de onun boynuna gömdü.
Kurşunların sesinden duyamasa da saçlarını karıştıran nefesinden Serdar'ın güldüğünü anlayan genç kızın dudakları bu durumda bile gülümser hale gelmekte hiç zorlanmadı.
Bunun altında birşey aramaya da hiç gerek duymadı.
Ne vardı yani bu adamın yanında güvende hissediyorsa?
Suç değildi ya!
Silah sesi kesildiğinde kendiyle beraber Merih'i de kaldıran Serdar, iki kapılı büyük odanın kendilerine en yakın kapısına ilerledi. Onlar koridora çıktıklarında tek tük ateş edilme sesi geliyordu ki bu acele etmeleri gerektiğinin işaretiydi. Merih'i duvarla kendisi arasına sıkıştıran Serdar'a iki tane silahı yerden fırlatarak yolladı Sabri.
Serdar, eğilip yerdeki silahları aldıktan sonra belindeki silahı çıkarıp Merih'in eline sıkıştırdı. Yüzlerini aynı hizaya getirip;
"Nasıl kullanacağını biliyorsun prenses." dedi genç adam ciddi bakışlarla.
Bir an irkilen Merih, silahı çocukça geri vermeye çabalarken korkusunu dile getirdi.
"Ya sizden birisini vurursam!"
Arsız bir sırıtmayla yüzü aydınlanan Serdar, kıza iyice yaklaşıp;
"Ya... Korhan, Sabri falan önemli değil de, şu Semih'i kıçından vurursan çok makbule geçer be güzelim." dedi ve yine arsızca sırıtarak göz kırptıktan sonra azıcık geri çekilirken bir yandan da; "Akın'ı ben hallederim." diye asılan suratıyla söylenmekten de geri kalmadı. Aslında niyeti, bu son kısmı kıza duyurmamaktı ancak kızın gözlerindeki ayıplar ifadeden anladığı üzere pek de başarılı olamamıştı. Genç adam da suç üstü yakalanmış olmasına rağmen huysuz yaşlılar gibi omuz silkmekten de geri durmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANIK KORUMA-ATEŞ HATTI SERİSİ 1
AksiMerih Soyder... Hırçın olduğu kadar ürkek bir ceylan... Yaralı olduğu kadar yara açmayı başarmış bir çocuk... 19'una basacak olmasının kaldırmaya çalıştığı yüke bir faydası olmuyordu şu an. O hiç olmadığı kadar savunmasız, hiç olmadığı kadar acizdi...