Merhaba arkadaşlar. Bölümden önce size de sormak istediğim bir şey var. Normalde üç ya da dört bölüm sonra serimizin ikinci kitabını da başlatmak niyetindeydim, bazı olaylarımız paralel gidecekti ancak çok sevdiğim bir dostum beni bu fikirden vazgeçirdi. O ve artık ben de ikinci kitabımızın Tanık Koruma final verdikten sonra başlaması taraftarıyız ama sizin de bu konudaki fikrinizi almak isterim. Görüşlerinizi hikayeden yorum atarak belirtirseniz çok sevinirim çünkü sizin de mutlu olacağınız bir yol bulalım istiyorum. Hadi sizi bölümle baş başa bırakayım.
Bu arada multimedya da Meral var.
Keyifli okumalar dilerim :)
***
"Evet arkadaşlar. Ne düşünüyorsunuz?"
Konuşan Korhan olsa da cevap vermeye yüreği yeten tek bir insan yoktu odada.
Masanın üzerine yaymış oldukları harita sadece Türkiye'yi içeriyordu ve de kan kırmızısıydı. Aslında üzerinde büyük harflerle "ATEŞ HATTI OPERASYONU" yazdığına göre ateş kırmızısı demek daha doğru olurdu.
Daha önce sorguladıkları adamlarda birkaç harita falan gevelemişlerdi, hatta ülkeler arası köprü de Türkiye'ydi ama bunun sadece bir duyum olmaktan çıkıp somut olarak gözler önüne serilmesi...
İşte bu bariz bir şekilde farklıydı.
Önceden akıllarında dolanan bir fikirken şimdi damarlarındaki zehirdi.
Siz bu zehre ister adrenalin deyin, ister öfke, isterseniz de nefret. Adı önemli değildi. Ama bu adamlara uzunca bir süre huzurlu, rahat bir uykuyu haram edeceği kesindi.
Dakikalarca haritadan gözlerini ayırmayan Serdar, yavaşça parmağını uzatıp haritanın sağ alt kısmına el yazısıyla atılmış tarihi işaret etti. Tarih bir buçuk yıl öncesini gösteriyordu ki artık çatılmaktan bütünleşmiş kaşlarıyla uyumlu bir sesle genç adam konuşmaya başladı.
"Bu uzun soluklu bir operasyon olmalı. Muhtemelen hala hazırlık aşamasındalar. Ve eğer bu haritayla o bulduğumuz bombalar ilişkiliyse kilit noktamız Merih. Gerçi ilişkili değilse de değişen bir şey yok. Şu an bulmamız gereken Merih'ten ne istedikleri. Bilmeden sahip olduğu bir şey mi var? Babası bu adamlarla ilgili bir bilgi mi sakladı? Ya da Merih'in gördüğünü düşündükleri bir olay, cisim?"
Serdar'ın düz, duygusuz bir dille söylediklerinin ardından Merih'in meraklı sesi duyuldu ki bu da genç adamın uzun zamandır öfkeyle kısılmış gözlerine sevdanın yumuşak dokunuşunu ekledi.
"Hangi bombalardan bahsediyorsunuz? Yine mi o küçük bombalardan buldunuz?"
Yumuşacık bir sesle cevap verirken Merih'in tepkisini de ölçmeye çalışıyordu genç adam;
"Evet ufaklık."
Kızdan korku belirtisi ya da şöyle bir ürkme, endişe falan bekledi Serdar ama onun yerine;
"O ufaklık yine nerden çıktı be!" gibi çığlıkla eş değer cırtlak bir sesle itiraz nidası aldı.
Genç adam bu günü hakikaten çok ilginç bir şekilde geçiriyordu. Yaşayabileceği ne kadar duygu varsa hemen hemen hepsini yaşamış, şimdi de klasik kız tribine şahit olmuş olması içten bir kahkaha patlatmasına sebep olmuştu. Hatta adam biraz daha ileri gidip, şaşkınlık, öfke, sevgi arasında sıkışmış kızı göğsüne yaslayıp sıkıca sarıldı.
Kahkahaları durulsa da gülmeye devam ederken kollarında mayışmış kızın ipek saçlarına ufak öpücükler kondurup kokusunu da içine çekiyordu kendilerini izleyen kazık kadar ajanlardan habersiz. Aslında haberli de...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANIK KORUMA-ATEŞ HATTI SERİSİ 1
AksiMerih Soyder... Hırçın olduğu kadar ürkek bir ceylan... Yaralı olduğu kadar yara açmayı başarmış bir çocuk... 19'una basacak olmasının kaldırmaya çalıştığı yüke bir faydası olmuyordu şu an. O hiç olmadığı kadar savunmasız, hiç olmadığı kadar acizdi...