Sabri'nin odadan o şekilde çıkması, kapı ağzında bekleyen korkmuş bir Merih bırakmıştı geriye. Ekip arkadaşları bile Sabri'yi bu şekilde çok nadir görmüşlerdi ki bunca gerginlikten sonra bu ani çıkışın genç kız için fazla gelmemesi olanaksızdı. Semih, genç kızın dolu dolu olmuş gözlerini gördüğünde sinirle odadan fırlayan adamın peşinden olanca gücüyle bağırdı;
"Sabri! Ciğerimin köşesi, aşkta kazanmak da var kaybetmekte! Ne var yani senin yerine Serdar'ı seçtiysem? Bak Korhan'a. Hiç itiraz etmiyor Serdar konusunda. Oysa onun bana nasıl vurgun olduğunu bilirsin!"
Korhan da güya sinirli bir sesle araya dalıp;
"Hani geçen sene Semih'i tam onikiden vurdumdu da bir hafta oturamadı ya, onu diyo onu!"
Serdar da hiç boşta durmayıp;
"Semih, sorun bende değil, sende. Ben senden daha iyilerine layığım. Tüm suç senin. Sevmiyorum oğlum seni! Varmam ben sana. Haydi yavrum başka kapıya." deyince yiğitliği elden hiç bırakmadan;
"Aman! Sana kalmadım! Korhan'ım bana yeter." diyen Semih, Korhan'a gözlerinde parlayan umut ışıklarıyla döndüğünde Merih de masaya gelmiş, Serdar'ın tam karşısında, Akın'ın yanına oturmuştu. Semih'in o umut ışıklarıyla oynaşan bakışlarına bakan Korhan, gülmemek için kendini zor tutarak, incelttiği sesiyle konuşmaya başladı;
"Başkalarının koynundan çıkıp bana gelemezsin sen! Kabul etmem! Sen beni ne sandın? Ben, sana tenezzül edecek adam mıyım ?"
Korhan'ın ergen gibi trip atar şekilde başını çevirdiğini gören Semih, mükemmel bir oyunculukla masadan kalkıp odanın kapısına zıplayarak koşarken bir yandan da uzata uzata bağırınmaya başlamıştı;
"Sabri! Değerini bilemedim aşkım! Sana koşuyorum hayatımın anlamı... Aç bana kollarını... Açsana lan!"
~~~
Sabri tam bir saattir karşısındaki tahta hedefleri parçalamakla meşguldü.
İlk ikisine gelişine sıkıp bir kaç parçasını koparttıktan sonraki ikisine de spiral desen çizmeye çalıştı elindeki taramalı tüfeğin kurşunlarıyla. Bunlar da kesmeyince onu, klasik film klişesi olan ama ona hakikaten dede yadigarı kalan tabancasını çıkarıp yeni desenler çizmeye başladı karşısındaki hedeflere.
Zaman geçtikçe, kurşunlar tükendikçe içindeki öfke yerini bambaşka duygulara bıraktı genç adamın yüreğinde. Üstelik o, bu duyguları anlamlandırmaya ölümüne korkuyordu.
Pişmanlık mıydı hissettikleri? Neyden pişman olabilirdi ki? Hatası neydi?
Evet, pişmandı belki de zamanında söyleyemediği, yapamadığı her şeyden. Kızınca yeğenine bağırmaları, söylemek zorunda kaldığı yalanları, ihmal edişleriydi belki de rahatsız eden vicdanını.
Ya da korku muydu yüreğine oturan?Kaybetme korkusu. Merih'i, ihmal etmek zorunda kaldığı ve de herkesten gizlemek için adres değiştirttiği karısını, doğmamış çocuğunu, ablasını, Meriç'i, Mirza'yı kaybetme korkusu.
Peki geriye kalan anlamlandıramadığı onca el bu yüzden mi sıkıyordu ruhunu adamın?
Adamın asırlık çınar gibi sarsılarak yıkılmasına sebep olmuştu tüm bu duygu karmaşası.
Sıktığı yumrukları uyuşurken gözüne dolan yaşlar yüzünden bulandı Sabri'nin dünyası. Kendini öyle bir sıktı ki damarlarında akan kandan haberi vardı artık genç adamın. Kulakları uğulduyor, beyni uyuşuyordu acıdan. Öyle ki Semih'in gelip yanında bağdaş kurduğunu bile anlayamadı o el omuza konulmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANIK KORUMA-ATEŞ HATTI SERİSİ 1
ActionMerih Soyder... Hırçın olduğu kadar ürkek bir ceylan... Yaralı olduğu kadar yara açmayı başarmış bir çocuk... 19'una basacak olmasının kaldırmaya çalıştığı yüke bir faydası olmuyordu şu an. O hiç olmadığı kadar savunmasız, hiç olmadığı kadar acizdi...