8. BÖLÜM

5K 280 15
                                    

-SERDAR-
Omuzumdaki yaradan çok Merih'di aklımı kurcalayan.

Şimdiye kadar sayısız yara aldım. Onlarca insanı korumak için kendimi kurşunlara siper ettim. İşkence ettiğim insan sayısı kadar işkenceye maruz kaldım. Ama...

Ama hiç birinde arkamda bıraktığım insan için bu kadar endişelenmedim.

Annem, babam yok. Hiç görmedim. Çocukken kaldığım yetimhanede yediğim dayaklar fazla gelmeye başlayınca on yaşında yetimhaneden kaçtım.

Aç kaldığımda bir bakkal dükkanına girip oradaki yaşlı adamdan dükkanını temizlemem karşılığı ekmek istedim. Hoşuna gitmiş olacak ki beni yanında işe alıp çalıştırmaya başladı.

Eski, yıkık dökük bir binayı gözüme kestirip zamanla içini tahtalarla, minderlerle kalınacak yer haline getirdim ve bir gece yarısı kaldığım yetimhanenin içine sızdım. Kapıda nöbet tuttması gerekirken her daim uyuyan Nazım Amcayı sessizce sandalyesine bağladıktan, nöbetçi bakıcıları da odalarına kilitledikten sonra küçük yetimhanedeki herkesi kaçırıp, yıkık dökük binaya getirdim.

Aklımca dayaktan kurtardım arkadaşlarımı...

Daha sabah bile olmadan yakalanınca karakolda yediğim dayak yetmedi bir de odaya kilitlediğim manyaklardan yedim dayağı.

Dayaklar bitip da karanlık bir odaya kapatıldığımda buldum kurtuluşumu. Ya da o beni buldu.

Ömrümde bir kez gördüğüm ama hiç bir zaman unutmayacağım o adam gelip beni o en büyük korkularımı yaşadığım odadan çıkardığı andan itibaren ardımda bıraktıklarımın hiç bir önemi kalmadı. Çünkü ben kaçıp kurtulmuşken onları da kurtarmak için geri dönmüştüm ama onlar beni yalnız bırakmış, üstelik zorla kaçırdığımı söyledikten sonra da inandırıcı olsun diye bir de ağlayıp, sızlanmışlardı.

O gece yediğim dayaklar bana sadece arkamda bıraktıklarımın önemi olmayacağını öğretmişti. Onlar benim ailem değildi ve benim hiç ailem olmayacaktı.

Ta ki Korhan'ın ekibine katılıncaya kadar.

Bu ekipte kardeşim de oldu, abim de. Ama yüreğimdeki en büyük boşluğu bir çift kahve göz doldurdu.

Ve başıma üşüşen bu akbaba sürüsünün midesi gemi kazanından bile büyükmüş ki ettiğim küfürleri sindirmekte hiç zorluk çekmedikleri gibi hala gidip kahve gözlümü rahatlacak tek bir adım atmıyorlardı!

Tüm dikkatimi geçmişten günümüze toplayıp, zihnimi daha etkili küfürler için taradım. Mutlaka bir yerlerde atladığım birşeyler olmalı. E bunlar da insan sonuçta. Ne yapıp ne edip beni kaale alacakları bir küfür bulurdum elbet.

Gerçi işkence yöntemleriyle de gözlerini korkutabilirdim ama bana has işkenceleri açık etmek istemiyordum. Daha notere gidip, adıma onaylatacağım onları. Durduk yere kimsenin benim fikirlerimin üstüne yatmasına sebep olamam! Gerçi mecbur kalırsam onlara da sıra gelecek gibi ama...

Akın odaya girdiğinde saydığım küfürlere ara verip -ki belki duymamışlardır diye bazı oturaklı olanları tekrar etmekten de hiç çekinmedim- kıstığım gözlerimi Akın'a diktim. Adam azıcık deli ama yine de konuşması gerektiğini anlamakta hiç gecikmedi.

"Merih delirmiş gibi. Bize sardı şimdi de. Odaya kim giriyorsa başına dikilip seni soruyor cevap alamayınca da iyice deliriyor. Sakinleştirici falan istemedi ama böyle deli fişek gibi ortalıkta dolanması hiç iyi değil bence. Kendini çok yıpratıyor."

Akın sözlerini bitirir bitirmez doktorlardan en yaşlı olanına dönüp;

"Git önce bizimkileri bilgilendir sonra da Merih'i buraya getir. Ben işaret verdiğimde kuvvetli bir sakinleştirici yapacaksınız kıza." dedim ve Akın da hemen mevzuya atladı.

TANIK KORUMA-ATEŞ HATTI SERİSİ 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin