Merhaba arkadaşlar. Söz verdiğim gibi bölümü biter bitmez yayınlıyorum. Hatalarım varsa affola. Ayrıca küçücük bir uyarı bırakayım şuraya ki bölümün bir kısmında azıcık canileşmiş olabilirim, haberiniz olsun.
Bu arada gerek yorumlarıyla gerekse oylarıyla bana destek olan herkese çok teşekkür ediyorum. Beğendiğiniz bir iş çıkarabiliyorsam ne mutlu bana.
Bu arada Gizemim, bu kadar deliyi bir araya getirdiğin için sana çok teşekkür ediyorum. Anladın kuzum sen onu ;)
Lütfen iyi davranın kendinize...
***
Gecenin koynunda topuk sesleriyle inledi boş sokak. Genç kadın, attığı her adımda yüzleşti geçmişiyle. Neyin diyetini ödediğini bilmeden her bir topuk sesinde tüketti yüreğindeki insanlığı. Her adımında biraz daha sıyrıldı ruhundan. Bu kadar insanın kanına susayan yaratıklara an be an yaklaşırken içinde korkuyla titreyen küçük kızı kapalı kapılar ardına fırlatıp attı.
Annesi, insan ruhuyla var olur derdi hep. Kalp dediğin pompadan başka bir şey değildi. Ruh severdi, ruh özlerdi, ruh merhamet ederdi. Ve o ruh, genç kadının bedenini terk ederken yıkık dökük fabrikanın kapısında duraksadı. Kendine tüm bu olanları sindirmek için zaman tanıdı. Son bir damla gözyaşı için gözlerini sımsıkı kapattı. Adımını kapıdan içeri attığı anda benliğinin üstüne bir avuç toprak savurdu.
Nisa artık soğumuş bir cesetten farksızdı...
***
Berk, Ferda ve Akın, Serdar'ın sürdüğü arabada Mit Başkanının kendilerini yönlendirdiği adrese gidiyorlardı. Orada Başkanın güvendiği birkaç adamdan mafya dünyası hakkında genel bilgiler alacaklardı. Tahir ve Mert de kendi yöntemleriyle ülkenin nabzını azıcık dinleme derdindeydiler. Sabri ise Başkanla birebir görüşüp harekat planlarını netleştirecekti. Ve serin bir bahar gününde, içinden çıkmaya çalıştıkları bu ateş hattı zımbırtısında da hatırı sayılır bir yol kat etmişken keyiflerinin yerinde olması doğaldı.
Nisa'nın evinden epeyce uzaklaşmış olmalarına rağmen orman yolundan daha çıkamadıkları için etrafta insan namına bir şey yoktu. Yine de herhangi bir saldırı olursa diye üç araç da ayrı yolları seçerek zayiat riskini minimize etmeye çalıştılar. Sonuçta onların da eli armut toplamayacaktı ama yine de eşeği sağlam kazığa bağlamak gerekti.
Öyle değil mi?
Serdar, gözünü yoldan ayırmazken Akın her zamanki zevzekliğinin esiriydi.
"Hadi biz bu şerefsizleri bulduk diyelim. Şöyle evire çevire de dövdük. Ya bu bombaları bunların bir taraflarına sokup orda patlatmamıza da izin var mı?"
Virajı alırken yanında oturan adama şöyle bir göz ucuyla baktı Serdar. Aslında çok makul bir adam olduğu zamanlar da vardı Akın'ın ama nedense bu yönünü göstermeye yanaşmıyordu adam bir türlü. Ve de koltuğunda yan dönüp yüzüne anlaşılmaz bir ifadeyle Serdar'a bakmasıyla ondan cevap beklediğini sözsüz olarak ama bağıra çağıra ilan ediyordu.
"Bir kere o adamları Nisa'ya götürmeden evire çevire döversen, Nisa bulduğumuz bütün bombaları senin bir tarafında patlatır biliyorsun değil mi?"
Akın burnunu yukarı kaldırdı ve küçümser bir ses tonuyla;
"Çok yanlış düşünüyorsun Serdar," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANIK KORUMA-ATEŞ HATTI SERİSİ 1
ActionMerih Soyder... Hırçın olduğu kadar ürkek bir ceylan... Yaralı olduğu kadar yara açmayı başarmış bir çocuk... 19'una basacak olmasının kaldırmaya çalıştığı yüke bir faydası olmuyordu şu an. O hiç olmadığı kadar savunmasız, hiç olmadığı kadar acizdi...