-Sadrettin! Çocuğu al ve git buradan!
+Sen ne yapacaksın?
-O piç buradan kaçamaz.
+Dikkatli ol!
Yerdeki silahları alıp teker teker beline yerleştirdi ve yoldan bir araba durdurup zorla alıkoydu. Anatoli arkadan helen aracın Ceyhun olduğunu anlayınca adamlarına seslendi;
-Geliyor, ateş açın!
Uzun namlulu tüfeklerle Ceyhunun arabasına sıkan korumalar şarjörleri bütün arabaya boşaltmışlardı.
Arabanın üzerinden dumanlar çıktığını gören Ceyhun, arabadan atlayıp uzun bir süre yerde yuvarlandı ve sürüklenerek durdu.
Uyandığında yanında kimse yoktu, bomboş bir yolda yapayalnızdı ve öfkeliydi. Yerden destek alıp ayağa kalktı ve bacağındaki kesiğe baktı.
-Elimden kaçan sayılı insanlardansın Anatoli. Bir dahaki sefere uzuvlarını yerinden koparıcam! Ahh!
Topallayarak yürürken yerdeki tabancalara baktı, yuvarlanırken hepsi parçalanmıştı ama bir tanesi sağlamdı. Zorlanarak yere eğildi ve tabancayı alıp kemerine taktı. Uzun bir süre yolu izledikten sonra elini telefonuna attı ki o da kırılmıştı.
-Sikeyim böyle işi!
Bacağını tutarak etrafına bir süre bakındı ve yukarı baktı.
-Ne yapacağımı bilmiyorum, uzun zamandır seninle iletişime geçmiyorum biliyorum. Yardım et!
Gözlerinden yaşlar süzülürken uzun bir yolu yürüdü, bir benzinliğe denk geldi ve oradaki personelden telefonunu istedi. Sadrettini arayıp tehlikenin geçtiğini ve onu gelip alabileceğini söyledi.
(Malikanede)
-Ben size silah yok demiştim!
+Özlem!
-Çocuğumu tehlikeye atamazsın Ceyhun! Yarın gidiyoruz.
+Tamam gidelim, sorun değil ama biz bir şey yapmadık emin ol.
-Emin olunacak bir şey yok Ceyhun, oğlumu tehlikeye attın. Bunun ötesi yok!
+Özür dilerim, şimdi hazırlan istersen erkenden gidelim o zaman söz veriyorum telafi edicem.
-Telafi edemeyeceğin şeyler var, sen gelmiyorsun.
+Ne!?
-Duydun! Ben oğlumla Amerikaya gidiyorum.
+Bensiz hiçbir yere gidemezsiniz!
-Çocuğumu daha fazla seninle tutarsam onu da öldürecekler Ceyhun! Anla beni...
Ağlayarak Bahtiyarı aldı ve odadan çıktı. Sadrettin ve Ceyhun yan yana birbirlerini izliyorlardı.
-Bırak kafasını koparayım onun!
+Anatoliyle uğraşmamalıyız Sadrettin.
-Neden?!
+Oğluma zarar gelmesini istemiyorum.
-Bu kadar yumuşayacağını düşünmezdim, öyle olsun.
+Yumuşamadım, Ceyhun aynı Ceyhun ama aile aynı aile değil Sadrettin. Silahları yerine koyucaz tekrardan ve Özlemi burda kalmaya ikna etmeliyiz.
-Ben hallederim.
+Sağ ol.
Odadan çıkıp Özlemi takip etti ve yolda kolundan tutup kendine çevirdi.
-Yenge, nereye gidiyorsun küçücük bebekle?
+Bırak Sadrettin, sende suçlusun.
-Kendimi suçlu hissetmiyorum, sen bu adamı çete lideriyken sevdin. Bu adam hiçbir zaman ak kaşık olmadı, bizim için çabalıyor ve çabalamaya devam edecek. Bizi koruyacağına inanıyorum, sende inanmalısın. Size ayrı bir ev ayarlayalım, güvenli bir ev... Orada kalın çocuğunla hem Ceyhun sürekli görmeye gelir.
+Ya tekrar aynı şeyler olursa?
-Bunu göze alarak evlenip çocuk yaptın. Silahlar kalkınca bu adamın eskileri silinmeyecek.
+Oğlumu koruyun yeter.
-Nasıl istersen öyle olacak yenge. Ben sizi yeni evinize götürürüm.
+Evi ne ara hazırladınız?
-Ceyhunun bu işlere başladığı ilk evine yani ilk evimize götürücem sizi. Endişelenme her yeri temizlettim ve yeni mobilyalarla dekorlar ekledim. Çocuk yeterince eğlenebilir.
Özle ve Bahtiyarı alıp arabaya bindirdi ve eski mahallelerine getirdi. Apartmana çıktıklarında çift kapılı bir daireye geldiler, sanki hiç kullanılmamış gibiydi. İçeri girdiklerinde Özlem bir süre etrafı izledi ve Sadrettinr baktı.
-Teşekkür ederim Sadrettin. Bir şey olursa ne yapıcam?
+Karşı ve üst komşular korumalarımızdan ikisinin ailesi, ikisini de buraya yerleştirdik. Bir şey olursa onlara söylersin, arkadaş edin biraz mahallede kimse size bir şey yapamaz.
-Ne desem az, teşekkür ederim.
+Rica ederim yenge, hayırlı olsun.
Anahtarı masaya bırakıp daireden çıktı ve arabaya binip oradan ayrıldı. Malikaneye döndüğünde Ceyhun onu kapıda karşıladı.
Arabadan indiğinde Ceyhunun güler yüzüyle karşılaştı.
-Sen nasıl bir adamsın Sadrettin.
+Ne oldu?
-Eski eve götürmüşsün.
+Çocuk mutlu büyüsün.
-Fenere gidelim mi?
+Gidelim.
(Bir saat sonra)
-Sonra kafasında şişe kırdı işte!
Kahkaha atarak birbirlerinin omzuna yaslandılar.
-Ulan Sado, ne şerefsiz adamsın lan sen!
+Öyleyim tabi!
-Kafayı bozduk gene iyi mi.
+Eve nasıl dönecez?
-Celal gelecekti en son.
+He o yavşak gelecekti, doğru!
Gülerek fenerin merdivenlerini indiler ve zikzaklar çizerek arabanın önüne geldiler.
-Nerede kaldı bu?
+Dur arayayım bekle.
Sadrettin, ceketinin iç cebine elini attı ve telefonunu çıkardı. Telefonla beraber birşey daha yere düştü.
-O ne lan?
+Celalin tesbihi bu.
-Celal nerede?
Bir süre susup yerdeki tesbihe baktılar ve Sadrettin yere eğilip tesbihi aldı. İç cebine geri koydu.
-Keşke babamı öldürselerdi. Belki bu işlere girmezdik, belki Celal ölmezdi.
+Celali özledin mi?
-Çatışırken başını tutup sipere sokacak bir kardeşim yok artık, canım sıkıldıkça dövebileceğim, silah söküp takma yarışı yapacağım, makarnasını dökeceğim kardeşim yok. Yine sorarsan, evet özledim. Şuan çıkıp gelse ağlayabilirim.
+Ağladığını hala anlayamadın değil mi?
-Gözüme toz kaçtı! Eve gidelim.
Arabesk şarkılar eşliğinde malikaneye gidip odalarına çekildiler ve o gece uyumayıp kardeşlerini andılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümlülerin Baronu
AcciónSonunda başardım mı? Kavuşabilicek miyim sevdiklerime? Yeniden doğmak istemiyorum...