(Newt'ın Anlatımı)
Onu hatırlıyor muyum? Sanırım, ama anlamıyorum; nasıl?
Geçmiş sanki bir toz bulutundan ibaret; karmaşık ve yarım. Çoğunluğunu hatırlamıyorum, buna Irıs'i nereden ve nasıl tanıdığım da dahil. Beynim bir yerlerde onu biliyor ama nasıl bildiğini bilmiyorum. Hatırlayalı çok olmadı. Ama sadece adı var, Irıs. Bu kadar. Fazlası yok. Ama hatırladığım yarım yamalak bir anı da var.
Doğa, çimenler, yeşil alan ve ağaçlar... Temiz hava insana yaşama isteği veriyor. Kuşlar yeni mi yuvalarından çıkmış? Hayır hayır, sadece kuş sürüsünden ibaret değil. Ağaçların üzerlerinden atlayan sincaplar bile bu güzel zamanların tadını çıkarıyor gibi, sanki her an sona ereceğinin farkındalarmış gibi... Çimenlerin kokusunu bile hatırladığımda şimdi bu güzel zamanlardan ve dünyadan ne kadar uzak olduğumu, ve o güzel dünyadan eser kalmadığını fark ettim. Çok uzak.
Ve bu güzel yerde bir çocuk koşuyor, muhtemelen en fazla 4 yaşında. Sanki anne ve babasından oyun oynamak istediği için kaçmış gibi koşuyor ve gülüp duruyor; her ne kadar dakikada en az iki kere yere kapaklansa bile. Güneşin sıcak ışığı; sanki çocuğun saçlarını altınmış gibi gösteriyor. Bulunduğu yerde tıpkı onun gibi daha bir sürü çocuk daha var ama o ilk defa birileriyle değil, kendi başına oynuyor ve bundan oldukça memnun. Keyifli. Diğer çocuklar koşup annelerinden dondurma almasını isterken o koşarak yanlarından geçiyor ve daha çok koşup bir o tarafa bir bu tarafa zıplıyor. Ama o da ne? Bir anda ağaçtaki sincaplar, sanki bir şey sezmiş gibi koşarak yuvalarına giriyor.
Bir uçağın motorunu andıran ses, tam gökyüzünden geliyor ve herkes başını yukarıya çeviriyor, küçük çocuk da dahil. Çocuğun daha önce hiç görmediği ama uçağa benzettiği büyük şey yukarıda belirdikten kısa süre sonra yere iniyor. Bazı ebeveynler -hatta neredeyse hepsi- çocuğun anlamadığı bir şekilde korkarak çocuklarını alıyor ve hızla uzaklaşıyorlar. Neler oluyor? Aracın çıkarttığı rüzgarın etkisi çocuğun kısa saçlarını savururken o garip şeye bakmaya devam ediyor.
Bu sırada, siyah kıyafetler içinde bir sürü maskeli adam aşağı iniyor, ellerinde tuttukları silahları tehdit edercesine oradakilere doğrultuyorlar. Sanki bir şey arıyor gibi sürekli etrafı inceliyorlar. Bu sırada çocuk, duyduğu bir çığlıkla yana bakıyor. Bir kız çocuğu ve muhtemelen onunla yaşıt, tanımadığı adamlardan ikisi onu tutmuş, uçağa götürmeye çalışırken kız yaşına göre küçük de olsa garipliği fark ediyor ve ağlayarak onlardan kurtulmaya çalışıyor. Ama o boyutuyla bu imkansız.
''Iris Scott. Alın.''
Küçük kız ağlayıp, bağırıp çağırıp adamlara tekme atsa da bunlar işe yaramıyor ve o iki adam, kızı alıp uçağa bindirince çocuk ilk defa içinde bir korku hissediyor. O tarafa, uçağa bakmaya devam ederken arkasından tanıdık bir ses duyuyor; ebeveynlerinin sesini.
Ama isim bulanık, annesinin kendine seslendiğini biliyor, ama ona seslendiren söylediği isim, bunu tam olarak duyamıyor. Sanki en başında T harfi varmış gibi
Annesinin acı içindeki sesini duyduğunda iki adam kolunu tutuyor, başını arkaya çeviriyor. Annesi ve babası ona gelmeye çalışıyor ve başarıyorlar; neredeyse. Bu sırada bir adamın sesini duyuyor. ''Çocuğu götürün hemen!'' annesi ağlayarak önündeki adamlardan kurtulmaya çalışıyor, babasının bu sırada belindeki silahı çıkarttığını görüyor ve iki silah sesi. Öndeki siyahlar içindeki iki adam yere yığılıyor.
''Yeter bu kadar!'' aynı adamın sesi kulaklarında yankılanırken, onu kolundan tutan adamlar uçağa doğru ilerliyorlar. Ve çocuğu da yanlarında sürükleyerek. Çocuk ağlayarak ebeveynlerine bakarken, uçağa binmeden ve kapılar kapanmadan önce son bir şey görüyor.
O adamın sesinden sonra ardı ardına iki silah sesi. Anne ve babası kanlar içinde yere yığılırken annesinin çığlığı.
Ve kapılar kapanıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKKAT ET / TOM KAULITZ
Teen FictionHerşey şehirdeki büyük akıl hastanesindeki vücutlarında korkunç bir virüs taşıyan "insanların" hastaneden kaçması ve şehire inmesiyle başladı...