İçimdeki Kelebekler

43 8 2
                                    

Dışarıda durmadan yürümemizin üçüncü gecesiydi. Yani evet, şunları söyleyebiliriz,

Birincisi, ilk gece öyle götümüz donmuştu ki resmen bir an hepimiz kaçtığımıza pişman olmuştuk. Diğer geceler çok da soğuk olmamıştı en azından, ama her yer kardı.

Ve bu yüzden yürümek, en önemlisi geceleri uyumak zor oluyordu çünkü her seferinde karın üzerinde donmamak için bir yer bulmak zorundaydık. Herhangi bir yer, market, yıkılmış bir bina ya da başka. Yeterki deliler olmasındı.

Yiyecek ve suyumuzu idareli ve dikkatli kullanmaya önem gösteriyorduk çünkü erzaklarımız en önemli olanlardı. Her gün sırayla üç kişi taşıyorduk.

Sadece geçen gün, yani dün kaldığımız markette bozulmamış bir kaç yiyecek bulmuştuk, markete çok uzun zaman önce gelmiş olamazlardı. Ve delilerin istilasına da uğramamışlardı ve buna çok sevinmiştik.

Eh... Bundan bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum ama tuvalet... Her neyse, boşverin. En azından Zach erzak poşetlerine bir kaç tane tuvalet kağıdı koymayı akıl etmiş.

Zach demişken, onu hepimiz özlüyorduk, ama yapabileceğimiz bir şeyin olmadığını bildiğimiz için kabullenmiştik artık. Çünkü dediğim gibi, bu konuda bir şey yapamazdık. Bu yüzden çok düşünmemeye ve kafaya takmamaya çalışıyorduk.

Ayrıca uzun bir yol gidebilmek için tüm gün hava iyice kararana kadar yürüyorduk, sadece bir kaç dakikalık molalar dışında. Buradan iyice uzağa gitmek istiyorsak, bunu yapmalıydık ve daha neredeyse dört gün olmuştu. Buna rağmen bence gayet yol gitmiştik.

Nereye gidiyoruz? Bunu biz de bilmiyoruz ama güvenli ya da delilerden uzak bir yer olması bizim için yeterliydi.

Ah, deliler demişken; bu dört günde anca kaldığımız yerin uzaklarına ulaştığımız için henüz hiç deliyle karşılaşmamıştık. Ama kaçtığımız yerden tamamen uzaklaştığımız zaman, işte o zaman bu rahatlık yok olacaktı çünkü her an her yerde deli olabilirdi. Neyse ki o günlere biraz daha zaman vardı en azından.

Brendon en önde yürürken - yanında Newt ve Victor da vardı - biz onların hemen arkasındaydık.

Bianca ara sıra geberdiğini söylese de biz de ondan pek farklı hissetmiyorduk. Çünkü neredeyse yaklaşık altı saattir yürüyorduk ve hava çoktan kararmıştı. Uykuya ihtiyacımız vardı. Ama güvenli bir yer bulmadan duramazdık.

"Lan ne olur bir gece şu yumuşacık karların üstünde uyusak?" dedi Alvin mırıldanarak, onun da sesinden ne kadar bitkin ve uykulu olduğu anlaşılıyordu. Bu fikir, şuan acayip uykulu olduğum için bana da cazip geliyordu ama eğer sabah kedimizi soğuktan ölmüş olarak bulmak istemiyorsak, devam edecektik mecbur.

Agnes ona katılır gibi başını salladı yorgun bir şekilde, neredeyse ağlayacaktı,

"Bence bir şey olmaz. Şuna baksanıza! Soğuktan ellerim buz kesti ve kıpırdatamıyorum!"

"Bende. Kıpırdatırsam çatır çatır kırılacaklar gibi hissediyorum." diye ekledi Bianca, ikizler zaten dip dibe ilerliyorlardı ve öyle üşüşmüşlerdi ve yorgunlardı ki konuşma zahmetine bile gitmiyorlardı. Bir an beyinlerinin donduğunu sanmıştım. Hatta öyle olsa hiç şaşırmazdım.

Tam bu sırada Brendon'ın bitkin -daha çok bezmiş- ama umutlu sesi hepimizin keyfinin yerine gelmesine yetmişti bile.

"Merak etmeyin, hemen ileride bir benzin dükkanı var bakın. Az daha dayanın da oraya ulaşalım."

"Ay ciddi misin? Bakayım!" dedi hemen Dixie ilk defa bir cümle kurup beyninin donmadığını bize göstererek. Darla da hemen merakla başını kaldırdı bizim gibi.

İşte bunun üzerine resmen bacaklarıma güç gelmişti.

"Lan yemin et?!" dedi Alvin ve ilerideki benzin istasyonunu görür görmez tüm yoğunluğunu unutarak bir anda oraya doğru yardırır gibi koşmaya başladı ve bu hepimizi güldürmüştü.

~

DİKKAT ET / TOM KAULITZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin