Agnes bir şey diyecek gibi oldu ama elini tuttum. Herhangi bir şey yapması işimize gelmezdi.
"Silahı onun üzerinden çek. Sözünü tut." Sözünü tutmayabilirdi, bal gibi biliyordum bunu ama yine de söylemiştim çünkü dikkatini dağıtmak istemiştim. Şuan öfkeliydi.
"Sözümü tutacağımdan ne kadar eminsin Iris?" diye sordu Jack. Silahı Zach'in üzerinden çekmedi.
"Onların kılına zarar gelirse beni buradan hiçbir yere götüremezsiniz. Gözümü kırpmadan öldürürüm kendimi." Çatık kaslarım onun üzerindeydi. Dikkatini çekebilirmiştim sonunda. Jack silahını indirdi, "Yani şartın bu? Arkadaşlarının sağ kalması?"
"Sağ ve iyi. Yarasına bakmama izin vereceksin." Zach'e bakmamaya çalışıyordum çünkü kan kaybediyordu ve ateşler içindeydi. Muhtemelen kurşun bacağını deldiği gibi geçmişti. Biraz daha zaman geçerse kan kaybından ölecekti.
"Bak bak bak," diye mırıldandı Olive rahatsız edici gülümsemesiyle bana bakarken, "Onun arkadaşınız olmadığını düşünmüştüm. Neyse."
"Gebertecektim piçi. Vaktim varken gebertecektim," diye mırıldandı Agnes öfkeli nefes alıp verişlerinin ardından. "Üst katta ilk yardım çantası var." Bunun üzerine arkadaki adam almak üzere mervidenlere koyuldu.
Zach'in yanında diz çöktüğümde ilk fark ettiğim kanlar içindeki bilekleriydi. "Hayvan herif," diye mırıldandım nefesimin ardından ve düğümleri çözmeye başladım. Ağzındaki kumaşı çıkardım. Ateşler içinde yanıyordu ve bilinci yerinde değildi,
"Bir şey ver... Ne olur..." diye mırıldandı yutkunabildiği an, "Iris... Lütfen... Ağrı kesici..."
"Biliyorum, biliyorum..." Eğilip bacağına baktım. Pantolonu siyahtı ve tamamen kanla kaplanmıştı. Kumaşı kesecektim. Tüm bunları yapmayı nereden bildiğimi bilmiyordum ama yapıyordum işte. Ağrı kesici veremezdim çünkü bu kanını sulandırırdı, kanaması artardı. Pantolonu yırttım ve yaraya bakmaya çalıştım ama çok fazla kan vardı. Bacağını saracaktım, kan akışını durdurmak için.
"Ne yaparsan yap sakın uyuma, sakın gözlerini kapatma Zach." diye fısıldadım kulağına beni duyabilmesi için.
"Sözünü tut," dedi Jack sertçe, "Yoksa tüm arkadaşlarını teker teker ölüme yollarım." İşi bitirince ayaklandım. "Eğer ölürse sizinle gelmem." Jack beni yakalayacakken geriye kaçtım, "Dokunma bana! Bu çocuk burada kalırsa ölür! Ona dikiş atılması gerekir!"
"Dik o zaman."
"Sen delirdin mi?! Doktor muyum ben?!"
"Arkadaşım değil demedin mi? Bme de arkadaşlarına dokunmayacağım dedim. Bu kaltak senin arkadaşın değil. Ölebilir yani."
"Kes sesini!"
"Bana bak! Amma dilin uzamış senin görüşmeyeli." Jack bir anda saçlarımı çektiğinde bağırmamak için zor durdum. "Çok yanlış anlaşıldı, bir baştan tanışma mı yapsak?"
"Evet, tanışalım bence baştan." Saçlarımı koparması uğruna kolunu iki elimle tutup bükerek bacak arasına tekmemi geçirdim. Jack acıyla öne eğildiğinde hareket etmeye çalışan Olive'ın saçını tuttum ve karnına dizimi geçirmiştim ki o son adam beni yakaladı.
"Ananı sikeyim!" Jack bağırarak, öksürerek duvara yasladı omzunu. Elini bacak arasına götürmemek için zor tutuyordu kendini.
"Bırak!" diye bağırdım beni tutan adama, "Bırak! Tanışmamız yarım kaldı!"
"Psikopat herif! Bırak kızı!" diye bağırdı Bianca ve elindeki nereden bulduğunu bilmediğim vazoyu beni tutan adamın arkasındaki Olive'a fırlattı bilerek. Vazo Olive'ın başına çarpınca yere düşmesi bir oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKKAT ET / TOM KAULITZ
Teen FictionHerşey şehirdeki büyük akıl hastanesindeki vücutlarında korkunç bir virüs taşıyan "insanların" hastaneden kaçması ve şehire inmesiyle başladı...