Havalandırma düşündüğümden daha da havasız ve tozluydu. Ayrıca sığıp ilerleyebilmek için emeklememiz gerekiyordu. Başımı bir tık kaldırsam tavana çarpardım.
Zach ses gitmemesi için yavaş yürümemizi ve konuşmamamızı söylemişti. Hızlı olmalıydı çünkü pek de zaman yoktu.
Sağ sol ilerlerken sadece Zach'i takip ediyorduk. Ve nefes nefese kalmıştım. Nihayet öndeki Zach durduğunda tam önündeki bir havalandırma kapağına baktı, ve sessizce fısıldadı,
"Burası." Daha sonra gel işareti yapınca yanına geldik, ben sağına Newt soluna geçti. Neyseki bu kısım genişti ve rahatça nefes alabiliyor, hareket edebiliyordum.
Eliyle kapağı gösterince hepimiz pür dikkat oraya odaklandık ve izlemeye başladık.
Burası büyük bir ameliyat odasıydı, hatta bir çok yatağın sığabileceği kadar geniş ve büyük. Bir sürü maskeli doktor vardı ve her ameliyat masasının önünde dört- beş doktor vardı.
Sanırım yaklaşık üç ya da dört yatak vardı, odanın bu kadar geniş olmasına rağmen. Bize en yakın olan ameliyat masasını izlemeyen başladık.
Dört tane doktor, masadaki birini amletiyat ediyordu. Üzeri örtülüydü ama karın kısmı açıktı. Öndeki doktor geri çekilince çocuğun - kız mı erkek mi onu bile anlamıyordum- karnının delinmiş olduğunu fark ettim ve aniden gelen kusma dürtüsüne karşı gelerek yutkundum, ama izlemeye devam ettim. Belli ki amletiyat yapıyorlardı.
Karnını resmen açmışlardı ve biraz daha yakın olsam çocuğun organlarını görebilirdim. Öndeki doktor, "Bu tamam, köşede karnını kapatın diğerini getirin." deyince o masayı ileri taşıyıp başka birini getirdiler.
Ve bu çocuğun kafasını açmışlardı, küçük bir kısmını. Doktor çok büyük bir titizlikle beyin ameliyatı yapıyordu. Daha sonra bir şey gözümden kaçmadı, elindeki cımbızda tuttuğu, çok, çok küçük bir şeyi aldı ve kafasına taktı. Bunu sanki daha önce çok kez yapmış gibi hızlıca yapmıştı.
Newt ve Zach'in kaslarının çatıldığını görünce onların da fark ettiğini anladım.
Aynı doktor yeniden konuştu, "Sonuncu da bitti, dikiş atın ve ameliyatı bitirip diğer işe geçin."
Diğer iş diye neyi kasdettiğini anlamaya çalışırken görüş açıma bir çocuk girdi, ama çocuk bir makieneye bağlanmıştı ve bu nedenle dimdik duruyordu. Kafasına takılmış bir alette bir sürü kablo vardı. Ayrıca bir kablonun bağlı olduğu küçük bir tüp.
Doktor, "Çalıştırın," dediğinde yandaki doktor bir tuşa bastığı. Bunu yapınca uyuyor gibi duran çocuk, sanki elektrik akımına yakalanmış gibi aniden uyandı ve acıyla çığlık attı.
Öyle kötü çığlık atıyordu ve istemsizce yüzümü buruşturdum. Acıdan dolayı gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Bu sırada o küçük tüpün dolmaya başladığını fark ettim; damla damla.
Çocuğun bağlı olduğu şeyden bir sıvı akıyordu ve sıvı, şeffaf kablodan geçerek tüpe doluyordu. O sıvı da neydi?
Tam olarak bilmiyordum ama işlerine yarayan bir şey olduğu belliydi.
Bu sırada aynı doktor, yanındaki başka bir doktorla konuşmaya başladı. Ve onların tüyler ürpertici diyaloglarını üçümüz de duyduk;
"Biliyorsun, bu onlara zarar veriyor ama gelecek için bu gerekli. O sıvı sadece onlarda var ve bu üzücü olsa bile çok işimize yarıyor. Biraz acı çekiyor olmaları sorun değil." diğer doktor konuştu,
"Hey, kandırman gereken birisi yok. İkimiz de biliyoruz ki; acı çekiyorlar evet. Ve... Ölecekler, hepsi ölmese bile bu işlemden sonra hafızalarını tamamen kaybedecekler. Ama bu kimin umurunda? Bir kaç çocuk tüm dünyayı kurtaracak. Bu yüzden bir kaç kişinin ölmesi pek de sorun değil, tüm dünyanın ölmesinden iyidir."
Duyduklarımla kaskatı kesilirken havalandırmadan tık tıklama sesi gelince bunun Dixie ve Darla olduğunu anladık; artık gelmemiz gerektiği mesajını vermişlerdi.
Zach duyduklarını sindirmeye çalışıp aceleyle bize döndü,
"Ben hızlıca önden gidiyorum, siz de arkamdan gelin." dedi ve hemen hızlıca geri dönmeye başladı. Biz de peşinden gelmeye başladık ama o çok önümüzdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİKKAT ET / TOM KAULITZ
Teen FictionHerşey şehirdeki büyük akıl hastanesindeki vücutlarında korkunç bir virüs taşıyan "insanların" hastaneden kaçması ve şehire inmesiyle başladı...