Hayat... Bu beş harf içinde ne kadar da çok şey barındırıyor değil mi? Daha hayata gözlerimizi açmadan belli oluyor ailemiz, ismimiz...
Sonrası bizim tercihlerimize bağlı olarak gelişiyor.Büyüyoruz, büyüdükçe de hayata bakış açımız değişiyor. Çoğu insan zorunlu koşullar dışında kendi istediği iş ile uğraşıyor. Kendi istediği hayatı ve düzeni kuruyor ama zorunlu haller dışında...
Bu zorunlu hallerden biri de benim ailemin yaptığı işler. İlk başta bu işi yapmamak için kendi içimde ne kadar dirensem de zaman ilerledikçe bu işten başka bir işle uğraşamayacağımı anladım. Sanki bana seçme kararı verilmemiş gibiydi. Ben zaten bunun için doğmuşum da haberim yokmuş gibiydi...Sıcak bir temmuz ayında bahçede hepimiz bir sıra halinde dizilmiş , son görevimizin konusunu öğrenmek için bekliyorduk. Yaklaşık yedi yıldır bu işin içindeyiz en azından ben öyleyim. Ama ailem için bu durum söz konusu değil. Çünkü bu teşkilatın kurucularından biri bizzat benim ailem. En üstte on tane kurucu bulunuyor ve bu teşkilatta onların dedeleri tarafından kurulup bir sonraki kuşaklara miras olarak bırakılmış. Yani en azından teşkilatın kuruluşuna dair bize anlatılan bilgiler bu kadar. Daha da doğrusu herkesin bildiği bilgiler bu kadar... Ben herkes kavramının içinden çıkalı uzun zaman oldu.
Eğitim. Bu iş için özel eğitim görüyorduk. Dışarıdan bakıldığında normal bir okul gibi görünen bir binamız var. Ama konumu ve içerisi için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Bina dört katlı. En üst katında görevlerimizin verildiği toplantıların yapıldığı geniş bir salonumuz var. Salonu oldukça büyük. Ortada ise çok geniş camdan bir masa bulunmakta. Masanın hemen karşısında duvara monte edilmiş dev bir ekran var. Tahmin edeceğiniz üzere bu ekrandan görevimiz için gerekli olan ek bilgiler anlatılıyor. Bu dev ekranın arka tarafında duvarın tamamını kaplayacak şekilde raflar bulunuyor. Bu raflarda araştırma yapmamızı gerektiren durumlarda kullanmamız için kitaplar var . Ekranın bulunduğu duvarın hemen karşısındaki duvarda ise büyük bir İstanbul haritası var. Toplantı salonun yan tarafında görevler için gerekli olan kıyafetler, ayakkabılar, çantalar, makyaj malzemeleri gibi daha birçok eşyanın bulunduğu bir tane giyinme odamız var.
Eğitim sadece derslerden ya da öğrenmekten ibaret değildi. Saha görevleri de vardı.
Üçüncü katta ise bir spor salonu bulunmakta. Burada öğretmenler tarafından dövüş dersleri alıyoruz. Spor salonunun karşısında silah derslerimiz için ayrılmış özel bir oda bulunuyor. Ama buraya sadece öğretmenlerle birlikte girebiliyoruz. Tek başımıza girmemiz yasak. Bunun nedeni de bilinmiyor ve sorgulanması gereken bir durum olduğu kesin. O odalardan birine girdiğimiz takdirde o gün yapacağımız antrenmanın zorluğu ve sayısı artıyor. Bazen fazla merak etmenin zararlarına katlanmak gerekiyor. Fazla merak o yüzden her zaman iyi olmuyor maalesef...
İkinci katımız da ise bir yemekhane var. Yemekler açık büfe olarak konuluyor. İsteyen istediği kadar almakta serbest. Yemekhanenin içerisinde bir tane de balkon bulunuyor. Koridorun sonunda bir tane sağlık odamız var . Derslerde yaralananlar burada tedavi ediliyor.
Birinci katta normal okullarda olduğu gibi sınıflar bulunmakta. Bu sınıflarda ilk yardım dersleri ve yabancı diller başta olmak üzere daha birçok konuda eğitim veriliyor. Bu dersler bir nevi tedbir amaçlı derslerdi. Zorunluydu.
Okulun çok geniş bir bahçesi var bahçenin çevresinde iki metre yüksekliğinde taştan duvarlar var. Bahçe de ise engelli koşu parkurları, spor aletleri gibi eğitim için gerekli araçlar bulunuyor. Tabii ki bu okul inlerin cinlerin top oynadığı benim tahminimce kimsenin aklına dahi gelmeyeceği bir ormanın ortasında ve bu yolu bizler de bilmiyoruz. Her sabah erkenden uyandırılıp camları olmayan siyah bir arabaya bindiriliyoruz. Ve okula getiriliyorduk ama elbet yolunu da bir gün öğrenirdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Akşam Sefası Tohumu
Action"O beyinin içinde ne geçtiğini anlayamıyorum... Her seferinde kendini daha da aşacak şeyler söylüyorsun ama hepsini de yapıyorsun... Eliz... Çok tehlikeli oynuyorsun! Düşersen ne olacak?"dedi gözlerimin içine bakarak. "Tutarsın... Tutmaz mısın?"dedi...