Yazardan...
Güneş her ne kadar ortaya çıksa da soğuk tüm soğukkanlılığıyla hissettiriyordu. Eliz ve Toprak şu anda Ostroverkhov'un malikanesindeydiler. Eliz içeri girdiği gibi Nisan üzerine atlamıştı. Daha yeni ayrılmışlardı ama ikisi bir elin iki parmağı gibiydiler uzaklardayken. Yan yana olduklarında bir bütün oluyorlardı. Yapboz gibiydiler.
"Seni özledim..."dedi Nisan sıkı sıkı sarılırken. Eliz onu aradığında kalbi çıkacak gibi olmuştu. Eliz onu sabah saatlerinde işi düşmese aramazdı. Biliyordu ve en kötüsü ona bir şey olduğunu düşünmüştü. Eliz'in onlardan Rusya'ya gelmelerini ve neden gelmeleri gerektiğini söylediğinde ise vakit kaybetmeden hazırlanmıştı. Leonardo da ona ayak uydurmuştu. Herkes onların balayı için Rusya'ya gittiklerini düşünüyordu.
"Ben de seni özledim... Hadi halletmemiz gereken işler var..."dediğinde Eliz zar zor ayrıldılar. Toprak ve Leonardo ise onların bu hallerine büyük bir tebessüm ile izliyorlardı.
Onlar çantadaki bilgileri Eliz'in bilgisayarından çipe aktarırlarken Ankara'daki kuruma en son dönen ekip olarak daha yeni kapıdan giriş yapmışlardı Emel ve Kaan. Tabii ki de arka kapıdan girmişlerdi. Hâlâ el eleydiler ve bunu Alp ile Büşra'nın odasına geçene kadar fark etmemişlerdi. Onlara tip tip bakan ekibi görünce ise ellerini ayırmak zorunda kalmışlardı ama ikisi de içten içe üşümüşlerdi. Şu anda hepsi odanın içinde Eliz'den bir haber bekliyorlardı.
" Siz neden bu kadar geç kaldınız?"dedi Yağız, Kaan ve Emel'e.
"Emel'in bozuklukları tuttu ve aşirete yakalandık!"dediğinde Kaan, herkes güldü. Emel somurtuyordu ama aklı başka yerlerde kalmıştı.
Dün gece yarısı sokakta olanlar gibi şeylerde kalmıştı aklı.
"Eee nasıl kurtuldunuz?"dediğinde Alev ikisi de kasılmış ve birbirlerine bakmışlardı.
"Kaçtık..."dedi Emel birden.
"Kaçarak mı kurtuldunuz?"dedi Yiğit. Bir şeyler sezmişti ikisinin birbirlerine olan bakışlarında.
"Evet... Nasıl kurtulacaktık başka?"dediğinde Kaan, bu konuyu kapatmaları gerektiğini fark etmişti Alara.
"Ben kahve içeceğim... Siz de ister misiniz?"dediğinde bu sefer yutkunma sırası Alp ve Büşra'ya geçmişti.
Büşra yavaşça yerinden kalktı ve lavaboya gideceğini söyleyerek odadan ayrılırken bu sefer Alp dayanamamıştı. Bilgisayarları odadakilere devrederek Büşra'nın peşinden ilerledi. Dün gece odaya bir daha gelmemişti Büşra ama olayları da takip etmişti bir şekilde. Herkesin geldiğini anlayınca gelmişti odaya ve şimdi de kaçıyordu. Kimden kaçıyordu? Biliyordu ama kaçtığı kişinin haberi var mıydı? Onu bilmiyordu işte.
Büşra lavaboya girip kapıyı kapattı ve üzerindeki sweatshirtü çıkardı. Zaten yeni bir tane bulması zor olmuştu. Vücudunun belli yerlerinde kızarıklıklar vardı. Üzerine krem sürmüştü. Aşağıya inip eczane dolabından krem alması gerektiğini fark edince sweatshirtünü geri giyerken kapı açılmıştı. Büşra gelenin kim olduğunu görmemişti ama Alp ne yazık ki Büşra'nın vücudundaki kızarıklıkları görmüştü. Büşra sweatshirtünü giydiğinde karşısında ve kadınlar tuvaletinde Alp'i görmeyi elbetteki beklemiyordu. Şaşırmış ve sinirliydi.
"Çok yandın mı?"dediğinde Alp, Büşra'nın dudaklarında sinirli bir gülümseme belirdi.
"Ne kadar umurunda?"dedi Büşra kapıya yönelerek. Kapıyı açıp dışarı çıkacaktı ki Alp Büşra'nın açtığı kapıyı kapattı ve Büşra'yı kapıya yaslamıştı.
"Ne yapıyorsun? Delirdin iyice..."dediğinde Büşra burnundan soluyordu.
"Sana bir soru sordum..."dedi Alp direterek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Akşam Sefası Tohumu
Acción"O beyinin içinde ne geçtiğini anlayamıyorum... Her seferinde kendini daha da aşacak şeyler söylüyorsun ama hepsini de yapıyorsun... Eliz... Çok tehlikeli oynuyorsun! Düşersen ne olacak?"dedi gözlerimin içine bakarak. "Tutarsın... Tutmaz mısın?"dedi...