Arabayı binanın arkasındaki eski şeker fabrikasının önüne park etmiştik. İlk önce Emel ayrıldı arabadan. Onu görevi garsonluk olduğu için bizden önce gitmesi gerekiyordu. Biraz zaman geçtikten sonra biz de fabrikanın yanındaki bizim için ayarlanmış son model arabaya binip toplantı binasına doğru yola koyulduk. Bu arada yoldayken Alp ile kulaklık ve gizli kameralarımızın çalışıp çalışmadığını da kontrol ettik. Çünkü bu bizim için önemliydi. Bu gizli kameraların çekeceği fotoğraf ve videolar Zafer Saygın için delil niteliğinde olacaktı.
Binanın önüne geldik. Arabadan indikten sonra girişteki korumalar önce üstümüzü aradılar. Kimliklerimizi kontrol ettiler. Kontrollerden sonra içeri girdik. Alara , Yağız abimin koluna girmiş ona Fransızca bir şeyler anlatıyordu. Alara'nın Fransızca konuşmasının tek nedeni Chloé Martin olmasıydı. Chloé'nin Fransa'da çok büyük her türlü eşyanın üretildiği fabrikaları vardı. Geçen yaz İstanbul'a gelmiş , katıldığı bir iş görüşmesinde de Mert Gümüşoğlu'na ilk görüşte aşık olmuştu. Çok kısa bir süre önce de evlenmişlerdi. Ama Chloé hala tam olarak Türkçeyi iyi bir şekilde konuşamıyordu. Ben de bu yüzden toplantıya onun asistanı olarak katılmıştım.
İçeriye hakim sadece iki renk vardı. Altın sarısı ve beyaz. Bu renkleri aşırıya kaçmadan uyumlu bir şekilde sergilemeye sunmuşlardı. Ortada çok geniş bir yemek masası vardı. Masanın üstüne kırmızı renkte bir örtü sermişlerdi. Etrafta yoğun bir gül kokusu vardı. İçeride bunların haricinde bir tane de heykel sergisi vardı. İnsanlar heykelleri inceliyorlardı. Etrafı incelediğim sırada Emel'i gördüm. Kendini rolüne adamış bir şekilde içecek servisi yapıyordu.
O sırada Alp konuşmaya başladı." Hey, millet orada havalar nasıl?"diye dalga geçerek sordu. Bunu her görevde yapardı. Yağız abim de Alara ile konuşuyormuş gibi yaparak Alp'e laf yetiştirmeye başladı.
"İyi hayatım sende havalar nasıl rahat mısın?"diye sordu. Alp bundan önceki görevlerimizde de abilerimi gıcık etmek için böyle konuşurdu. Alp abimlerle uğraşırken biri konuşma yapmaya başlamıştı. Yağız abim ve Alara hemen yönlerini o tarafa doğru çevirdiler ve bizde onları takip ettik.
Zafer Saygın masanın baş köşesine oturmuş herkesin toplanmasını bekliyordu. Herkes masanın etrafına geldiğinde tekrardan konuşmaya başladı.
" Hoşgeldiniz sevgili saygıdeğer konuklarım. Ben önce yemek yeme taraftarıyım. Yemek sonrasında da şu yatırım konusunu konuşabiliriz diye düşünüyorum. Nasıl olsa gecemiz uzun."dedi gülerek. Bu gülüş çok yapmacıktı. Sonra da yanındaki korumalara bir şeyler söyledi. Oturdu ve yemek yemeye başladı. Normalde yemek yemeyi düşünmüyorduk ama servis sırasında bize bir şekilde haber uçuran Emel yemeklerin içinde ilaç veya zehir olmadığını söylemişti. Bu yüzden az da olsa inandırmak için yemeye başladık.
Yemekte içinde ne olduğunu bilmediğim bir sosa bulanmış makarna vardı. Herkese bundan servis edilmişti. İçimde oluşan bir dürtü bana birisinin beni izlediğini hissettirdiği için hemen başımı kaldırıp etrafıma bakındım. Onunla göz göze geldim. Hemen iki çaprazımda oturuyordu. Siyah bir gömlek ve ceket giymişti. Kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Sanırım o da benim burada olmamı beklemiyor gibiydi. Yanında ise çok zarif bir kadın oturuyordu. O da siyah ve dekolteli bir elbise giymişti. Muhtemelen nişanlıydılar. Çünkü ikisinin de parmağında alyans vardı. Onu görünce başım sızlamaya başlamıştı. Bunu dışarı yansıtmamak adına ellerimi yumruk yaptığım için tırnaklarım elimde izler bırakmaya başlamıştı. Alara'nın masanın altından dürtmesiyle birlikte göz temasını kesip Alara'ya döndüm.
Yağız abim ,Zafer Bey ile çok derin bir sohbete dalmışlardı. Her şey yolunda gözüküyordu. Zafer Bey ,Gümüşoğlu Holding'in durumu ile ilgili bilgi öğrenmeye çalışıyordu. Bu sadece bir numaraydı. Asıl amacı daha farklıydı. Alara'ya kaşla göz arasında çapkın bakışlar atıyordu. Bu durum Yağız abimi sinirlendirmeye başlamıştı. Bunu kulaklık konuşmalarından anlamıştım. Alp onu sakinleştirmeye çalışıyordu. O sırada Zafer Bey bize doğru dönüp soru sormaya başladı. Abim onlara nasıl tanıştıklarını anlatmış olmalıydı. Alara'nın Fransızca konuşmasına hiç şaşırmadı. Alara Fransızca konuşuyor ben de onun söylediklerini çeviriyordum. Bizimle biraz daha konuştuktan sonra diğer grupla konuşmaya başladı. Ama gözü hala Alara'nın üzerindeydi. Sanırım onun zengin ve Fransız olması onun ilgisini çekmişti. Bu bizim açımızdan iyi bir şeydi. Ama abimler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim durmadan masanın altından telefonları ile gruptan konuşuyorlardı. Abimler beni nasıl görüyorlar ise Alara ve Emel'i öyle görüyor ve sahipleniyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Akşam Sefası Tohumu
Action"O beyinin içinde ne geçtiğini anlayamıyorum... Her seferinde kendini daha da aşacak şeyler söylüyorsun ama hepsini de yapıyorsun... Eliz... Çok tehlikeli oynuyorsun! Düşersen ne olacak?"dedi gözlerimin içine bakarak. "Tutarsın... Tutmaz mısın?"dedi...