Türkiye...
Eliz Erçil Karayel...
Elimdeki yüzüğü incelerken geçen saatlerin farkında olmamak bana geçen zamanın rüya olduğunu düşündürüyordu.
Vurulduğumda herşeyin bittiğini sanmıştım. İlk defa kaybettim sanmıştım. İlk defa sona geldim sanmıştım ama o izin vermemişti.
Rüyada olmadığıma emindim çünkü yanımdaydı...
Rüyalarımda hep ayrıydık. Bir araya geldiğimizde ise fırtınalar kopuyordu. Onsuzken gördüğüm rüyaların haddi hesabı yoktu. Toprak ile uyumaya alışmıştım. Beni kendine alıştırmıştı. Burada olduğumu kendisine kabul ettirmek için sıkı sıkı sarılıyordu hâlâ. Bulduğu her boşlukta temas halindeydik. Temas bağımlısı haline gelmişti benim yüzümden.
O hâlâ uyuyordu. Bense kollarının arasında öylece durup yüzüğümü inceliyordum. Güneş perdelerin arasından içeriye sızmaya çalışıyordu. Saat sekize geliyordu ve artık kalkmamız gerekiyordu.
Güldük eğlendik ama şimdi iş zamanıydı...
Ortalığı çok boş bırakmıştım. Yokluğum her ne kadar saklansa da bundan şüphe duyan düşmanlar özellikle de bir Castelli tarafından vurulmam ve en büyük düşmanımın yaralı olduğumu öğrenemesi pek de hoş değildi.
"Senin bu erken uyanmalarına da bir çözüm bulmamız gerek!"deyince tepemden bir ses daldığım düşüncelerden çıktım. Yine kurulu saat gibi uyanmıştım erkenden. O uyanmasın diye de beklemiştim.
"Bulamazsın... Ayrıca artık kalk da gidelim kuruma."dedim kollarının arasından çıkıp doğruldum. Onun gözleri hâlâ kapalıydı.
"Kuruma falan gitmiyoruz... Dinlenmen lazım!"dedi beni geri yatağa çekti.
"Ben artık iyileştim. Turp gibiyim ayrıca kuruma artık gitmemiz gerekiyor!"
"İyileşmiş olabilirsin ama bu dikkatli olmayacağın anlamına gelmez. Bir hafta da evde dinlen... Dinlenelim..."dedi uykulu uykulu.
Tekrar kalktım yataktan. Ağrım sızım yoktu. Turp gibiydim. Hatta turp bu halimi görse beni kıskanırdı. Bomba gibiydim ama sevgilim buna inanıyordu. Bir de kalkmayayım diye kolumu tutuyordu ama yemezlerdi.
Yanağına uzanıp derin bir öpücük bırakırken kolumu elinden kurtarıp o daha ne yaptığımı anlamadan yataktan çıktım. Çıkınca anlamıştı tabi.
"Gitmiyoruz!"diyerek hemen çıktı yataktan.
Gardrobumdan bugün için giyeceğim kıyafetleri bulmaya çalıştım. Rahat olmam gerekiyordu. Hem rahat hem de şık!
"Ben gidiyorum ama sen gelmek istemiyorsan.. Bu senin kararın..."dediğimde arkamı dönünce onu tam olarak dibimde beklemediğim için anlık afallamamdan faydalanıp beni dolap ve kendisi arasında kafeslemişti.
"Bir kere sözümü dinlemeye ne dersin? Biraz daha dinlen... Güçlen... Öyle in sahalara... Bir kaç günden incilerin dökülmez!"dedi tatlı tatlı. Erimek isteyen yanıma sahip çıkarak hemen şu koyvermedim.
"Cık... Olmaz... Gideceğim ya! Hastanede yeterince kapalı kaldım. Bak ben karantina döneminde bile bu kadar evde kalmadım."
"Abartma istersen! İki ay bütün ev karantinada kalmadınız sanki bilmiyoruz!"
"Ben o sırada başka şehirdeydim..."
"Yalan söylüyorsun!"dedi.
Nasıl anladığını sorgulamak istemiyordum. Kolunun altından geçerek banyoya ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Akşam Sefası Tohumu
Aksiyon"O beyinin içinde ne geçtiğini anlayamıyorum... Her seferinde kendini daha da aşacak şeyler söylüyorsun ama hepsini de yapıyorsun... Eliz... Çok tehlikeli oynuyorsun! Düşersen ne olacak?"dedi gözlerimin içine bakarak. "Tutarsın... Tutmaz mısın?"dedi...