karakol

26 4 1
                                    

❤️Fikrimin ince gülü ❤️

12. Bölüm

Ömer hızla ayağa kalkıp yanıma geldi. "Hemen bu şehri terk ediyoruz."

Hiç bir yerde doğru düzgün duramıyorduk. Hep o yeri terk etmek zorunda kalıyorduk.

Hep beraber özel eşyalarımızı almak için merdivene yönelmiştik ki, korktuğumuz şey başımıza geldi. Kapı çaldı.

Hepimiz olduğumuz yerde dona kaldık. Birbirimize bakakaldık.

"Açïn kapıyı, polis"

"Yukarı saklan" dedi Burak.

Ömerse reddetti "bulurlar. Onlarla git, hamza hakkında hiç bir şey söyleme. Sadece köyden sıkılıp şehre geldiğini söyle"

Kalbim küt küt atarken kafamı hızla aşağı yukarı salladım.

"Açın kapıyı, yoksa zor kullanıcaz"

Çok sakin görünmeye çalışarak kapıya yöneldik. Dikkat çekmemek için kapıyı ömer açarken biz hızla koltuklara oturduk.

"Buyrun"

"İklima turan. Burada mı?"

"Evet, iklima"

Yutkundum. Titrek ellerimi aldirmadan ayağa kalktım. Sesimin titremesine izin vermeden "buyrun" dedim.

"Bizimle karakola gelmeniz gerekiyor"

"Niçin?"

"Hakkınızda kayıp ilanı var"

Polisi kafamla onayladığımda arkada rukiyeye gördüm. Öfkeyle ona bakarken bana gülümseyip gôz kırptı. Sonra yanıma gelip koluma girdi. Diğer polislerde ömerlerle konuşmaya başladı.

"Sizin de ifadenizi almamız gerekiyor."

Rukiye beni polis arabasının yanina götürdü. Eliyle kafama hafif baskı uygulayıp beni arabaya bindirdi. Kendisi de diğer tarafıma geçti.

Sadece kayıp ilanıydı. Hiç bir şey olmayactı. Buna inanıyordum. Daha doğrusu, inanmaya çalışıyordum.

Yol boyunca siren sesleriyle gittik. Daha sonra araba durdu ve rukiye yan taraftan indi. Bende indiğimde koluma girdi. Kelepçe takmamışlardı. Arabadan iner inmez vücuduma soğuk işledi. Dışarısı soğuktu. Karakolun önünde tek tük insanlar vardı. Kimileri telefonla konuşuyor, kimileri ağlıyor, kimileri ise şükürler ediyorlardı.

Peki ben ne yapacaktım? Şükürmü edicentim yoksa ağlayacakmıydım?

Karakolun merdivenlerinde çıktık. Dar korudordan yürüdük ve beni duvarları camdan, karanlık bir odaya soktular. Ortada masa, masanın kenarlarında 2 koltuk vardı. Masanın üstündede pek ışık yaymayan bir sansörlü ışığa benzeyen bir şey vardı.

Burası hep o filmlerde gördüğüm sorgu odasıydı. Rukiye beni oturtturup "korkma" diye fısıldadı. Sonra da odadan çıktı.

Karanlık odada tek başıma kaldığımda dayanamayarak hıçkırmadan ağlamaya başladım. Yanan yüzümû daha çok yakıyordu sıcak gôz yaşlarım. Ellerimle yüzumü sildiğimde içeriye uzun boylu siyah saçlı, koyu kahve rengi gözlü bir adam geldi.

Karşıma oturduğunda çok sert bakmıyordu en azından.

"Nasılsın iklima? Nerelerdesin ya?"

Boğazimı temizledim ve kafamı kaldırdı. "Buralardayım"

Korkmayacaktım.

"Neden kaçtın köyden?"

"Sıkıldım, biraz gezeyim dedim"

FİKRİMİN İNCE GÜLÜ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin