16 - Pelin x Okan

11 1 0
                                    

Not: Önceki Bölümün Pelin'in ağzından olan versiyonudur (yolculuk kısmı). Keyifli okumalar.

*

Pelin'den 

Arabaya bindiğim an söylene söylene sürücü koltuğuna oturan Okan sinirimi şimdiden bozmaya başlamıştı bile. Dua etsin Dilanla Bora önemli şeyler konuşacakmış yoksa yan yana bile gelmezdim. Arabaya oturduğu gibi oflamaya başladı. Garip garip baktım ona.

"Ne bu havalar ya sanki prensimizin istediğini yapamadık gibi"

"Yapamadınız lan tabi, senle şimdi saatler mi geçireceğim ben... hem de baş başa... Allahım kör et beni kör!" yüzümü buruşturdum ben de üfledim ona karşı. "Üf ne çekilmez çıktın sür işte arabayı uzatma" Okan arabayı çalıştırdı ve önümüzdeki Borayı takip etmeye başladık. 

"Benimle düzgün konuşursan sevinirim hanımefendi"

"Asıl sen benimle düzgün konuş be adam! bıktım uyuzluğundan, seninle karşılaşmaktan, beni gömmenden, rezil etmenden..."

Yol boyunca hızla sürmeye devam etti biz de hararetli konu açmıştık belli ki. Okan'a cidden sinir olma nedenim sürekli karşılaşmamız değildi, bana hiç istemediğim bir şekilde yaklaşıyor olmasıydı. Genel olarak erkeklerin bana yaklaşımını ezberlediğim için ve bu adamın tüm ezberlerimi yıktığı için belki de içimde ona karşı bir refleks vardı. Yine de bana hala böyle yaklaşması hiç hoş değil ve benimle oynamak istiyorsa ben de onun oynadığı gibi oynarım.

"Benim seninle bir zorum yok" dedi. Pardon?

Dalgayla güldüm. "Aynen ben de Messi" diyince yüzüme baktı ve yine o küçük düşürücü bakışlarını yolladı. Şeytan diyor yapış boğazına...

"Benimle zorun yoksa şuan niye böyle bakıyorsun mesela? bunu açıklayabilir misin Okan bey, zekanızı kullanmanın vakti geldi" yüz şeklini değiştirip daha rahat bir moda geçti. "Sana böyle bakıyorum çünkü bunu hak ediyorsun"

Gel de sinirlenme...

Sesimi düzelterek kendimi savunmaya geçtim. "Hak ettiğim kanısına nereden ve ne zaman vardın acaba? vahiy mi indi sana birden, çünkü bana şuan böyle davranmıyorsun en başından beri böyle davranıyorsun... tanıştığımız ilk gün bunu nasıl anladın mesela sırf merakımdan soruyorum Okan"

Biraz bekledi, bekledi, bekledi. 'Biraz'ı geçeli çok oldu. Cevaplamayacağını düşünerek umudumu kestim ve yola odaklandım. 

"Pelin; açık konuşmak gerekirse, seni ilk gördüğümde binlerce kilometre uzaktan bile kendini çok belli eden bir halin vardı... ya da hikayen her neyse. Ben insan sarrafı olayım olmayayım fark etmez olay şu ki tüm yaşanmışlıkların dışarıya haykırıyor 'ben buradayım' diye. Bunu en güzel nasıl gördüm biliyor musun... Konser günü. O gün emin oldum senden..."  Neyimden?  "Kendini korumaya çalışan küçük bir kızsın sen. Ama o kadar kötü bir koruma yolu seçmişsin ki haberin yok... Böyle devam edersen daha kötü hissedeceksin, daha çok sineceksin, içindekini daha çok besleyip büyütmüş olacaksın... yapma" Nasıl yapabilirim ki?  "Dikenlerini karşındaki herkese batırmak yerine süzgeçten geçir. Düşünerek tartarak adım at, ezbere değil" Ezber iyidir , güven  verir  "Demem o ki Pelin egonu kalkan olarak kullanmaktan vazgeç, aksi taktirde dışarıdan komik duruyorsun ve ben de eğlenmekten çekinmiyorum olay bu"

 Bütün  lafları boğazıma dizdikten sonra bir de yüzüme bakmaz mı... Gözlerim daldı yere, unuttum bir süre Okan'ın varlığını. Haklılığını haksızlığını tartıyordum düşünüyordum. Bazen de sadece dalıp gidiyordum ama yolculuk böyle geçti. Uzun süren sessizliğin ardından Dilan'ların ara vermek için durduklarını görünce tekrardan orada, dünyada, olduğumu hatırladım.

Arabadan inince Dilan'ın koşar adım bana gelip niye böyle olduğumu sorması canımı yakmıştı. Evet Okan'ın dedikleri değil Dilan'ın sorusu canımı yakmıştı. Ona istemeden biraz sert cevap verip hava almaya çıktım. Son nefeslerimi alırcasına soludum havayı...Sonra dönerken Dilan'ın yine dayanamayıp Okan'a çıkışmasını görünce daha çok gerildim. Yine gergin bir şekilde ortamı toparlamaya çalışıp arabaya yöneldim. Elim ayağım titremeye başlayınca ve Okan da sigarasını bitirip arabaya geçince ellerimi saklamaya çalıştım. Üstüne bir de Okan'ın üzerine sinen sigara kokusu midemi baya bulandırmaya yetti. Yolculuğun böyle geçeceğini düşünmemiştim aslında sadece atışıp birbirimize laf sokup yolculuğu bitireceğimizi sanmıştım. Fakat bu haliyle daha kötüydü her şey. Sanki Okan geçmişimi görmüş birinci elden tanık olmuş gibi benimle böyle konuşması tetiklenmeme yetmişti. Geçmişimi bilemezdi ama tahminleriyle yaklaşabildiği kadar yaklaşabilirdi. Herhangi birinin benim geçmişimi, zaaflarımı ve kalkanlarımı görmesi isteyeceğim son şey bile değil elbette. Hele ki bu kişi Okan gibi biriyse... Zaaflarımı görüp bununla alay edebilecek kadar benimle oynayabilecek kadar aşağılık bir adam Okan ve yaptığı şeyi doğru sanması işin tuzu biberi. Bunu bugün daha iyi anladığım için ona karşı kalkanlarımı olabildiğince sivrilteceğimden kuşkusu olmasın.

"Ellerini saklamana gerek yok görüyorum"

Aniden sert bakışlarımla ona yöneldim. Bu sefer ellerim kendiliğinden durdu. Ona olan sinirim stresimi bile bana unutturan cinstendi. Tekrar başımı önüme çevirdim. 

"Sen işine bak"

Sadece susmasını ve sürmesini, benimle hiçbir iletişim halinde olmamasını diliyordum ta ki konuşmaya başlayana dek. 

"Müzik açalım mı prenses? şöyle bir Türkçe pop açalım da kendine gel, seni böyle görmek istemiyorum, yolculuğumuz kötü geçmesin maksatında... Zaten pek sevgili arkadaşın beni öldürecek gibiydi, hiç korkmadım desem yalan olur. Benim gibi bir adamı bile korkutabilmeye yaklaştı, helal olsun"

Siniri, öfkemi başımdan parmak uçlarıma kadar hissettim. Bugün bu arabadan sağ çıkarsak iyi olacak. Kendimi bastırarak aşırı sahte ve itici maskemi takındım. Gülümsedim ona bakarak.

"Dilan'ın seni öldürme ihtimalinden kork derim, ayrıca müzik seçiminin iğrenç olduğunu düşündüğümden ben açsam iyi olur Okan'cığım" dedim kendimi zorlayarak. Gözüme baktı bir kaç saniyelik daha sonra ondan hızlı davranarak müzik açtım. Yabancı müzikler tercih ettim daha çok. iyiymiş gibi rol yaptım desem yeridir. Şarkılara eşlik ettim, dans ettim hatta arabanın camını açıp vücudumu ordan çıkarıp bir de öyle eğlendim. Donmaya başlayınca içeri girip camı kapattım ve Okan'ın suratına baktım, şaşırmış duruyordu aynı zamanda susmayı tercih ediyordu. Sadece küçük bir mırıldanma duydum ondan. Ne dediğini duymasam da umurumda değildi pek. Geri kalan yolda ben enerjimi atarak stresimi vücudumdan attım ve saatler sonra geleceğimiz yere varmıştık. Önümüzdekiler durunca ve hepimiz arabadan inince geldiğimiz yere baktım. Kocaman bir villa karşımızdaydı. 

*

Dilan'dan

Gördüğüm ev gerçekten bizim miydi yoksa hepsi hayal ürünü müydü emin değilim. Ailemin bu kadar varlıklı olması ve benim haberimin olmaması normal gelmiyordu. Kolyemi avucum içine aldım sıktım ona dayanırcasına. Yanıma gelen Bora meraklı gözlerle etrafa bakıyordu.

"Dilan hazırsan içeri girelim" ona baktım ve başımı yukarı aşağı salladım. Garip duygular içinde bahçeye girdik. Bahçe yine büyüktü ve havuzu vardı , bahçenin içinde turladık.  Bir önceki gittiğimiz eve benziyordu. Sadece heykeller fazlalaşmıştı. Bora yanımda, Pelin'le Okan arkamızda yürümeye devam ettik. Yürüdük, yürüdük...

"Bahçede heykelden başka bir süs tercih edilmemiş maşallah" dedi Okan elleri ceplerinde rahat rahat dolaşırken. "Dilan sen burada büyümüş olabilir misin, heykeller direkt seni anımsatıyor" dedi Pelin de.

"Sanmıyorum hiç İzmir lafı geçmezdi, küçüklüğümü hep İstanbul'daki evlerimde hatırlıyorum. Burasını hiç bilmediğime eminim."

Bora yürürken önümüzde donup kaldı, neden durduğuna bakmak için yanına gittiğimde aniden bana döndü ve kolyemi tuttu. "Ne oldu Bora?"  Bora'nın gözleri fal taşı gibi açıldığında merakım artmıştı. Meraklı gözlerle ona bakarken o da bana baktı. "Dilan kolyen..." dedi ve önümden çekilip önümüzdeki büyük heykeli gösterdi.  

"İşte burada" 

*

HeykeltıraşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin