Uyanıp duşa girdikten sonra evden çıkmıştık, Oktay beni kahvaltı için bir yere götürüyordu. Mekan salaş ve aileden çok arkadaşların geldiği bir yerdi.
"Oğlum benim masayı donat, yavrum bir şey istiyor musun özel olarak?" Bana dönüp sorması bile yeterdi, kafamı iki yana salladım. Yüzüme bakıp dişlerini sıkıyordu.
"Allahıma deli gibi öpesim geliyor da, kurşun sıkasım yok sabah sabah."
Büyük bir gülümsemeyle ona bakarken ağzıma avcunu bastırıp sıkıp bıraktı, sonra avcunu öptüğünde gülmüştüm sadece. Bazen korkutucu oluyordu, bazen deli gibi sevimli ve bazen de....
Neyse, orasını boş verelim şimdi...
Masayı bin tane kahvaltılıkla donatan garson benim gülümseyen yüzüme bakıp hafifçe gülümsedi, Oktay da tek kaşı havada adama bakıyordu.
Masanın altından salladığı bacağını tutup yukarı doğru okşadım hafifçe. Gözleri benim karşıya bakan yüzüme döndü ama ona bakmadığımı görünce tekrar masaya bakmaya başladı.
Garson taze pide tarzı, dumanı üstünde ekmekler getirip çaylarımızı doldurdu ve termosu bırakıp gitti.
"Afiyet olsun beyim." Dedim şakayla karışık.
"Afiyetler sizin olsun beyim." Karşılığı çok hoşuma gitmişti.
Kahvaltıda herşey çok güzeldi, yumuşacık minderlerin üstünde oturuyor olmamız da sızlayan deliğime iyi gelmişti. Tıka basa ve sohbet ederek karnımızı doyurduktan sonra Oktay hesabı ödedi. Mekandan çıkarken garson hala bana büyük bir ilgiyle bakıyordu ve Oktay bunu tabiki fark etmişti.
"Koçum yarın burada ol tamam mı?" Adamın omzunu sertçe sıkıp beni belimden tutup arabaya bindirdi, kapımı kapattıktan sonra elindeki tesbihi garsona dimdik tutup birşeyler söyledi.
Arabaya bindiğinde hızla dönüp dudağımdan öptü ve ben ne olduğunu anlamadan gaza bastı. Lüks araba hızla yolda ilerlerken kıskançlığına gülmemek için yanağımın içini ısırıyordum.
Büyük ve çok katlı bir mobilyacının önünde durduğunda kapıyı açıp indim. Oktay da yanıma gelip beni içeriye doğru yönlendirdi, mağaza oldukça büyüktü ve dünya kadar model vardı.
Tanıdığı ve hatta benimde gözüme tanıdık gelen mağaza sahibi gelip bize en iyi modelleri gösterirken bir koltuk gördüm.
L tipi koltuk o kadar yumuşak duruyordu ki, dokunmak, emin olmak istedim. Oktay'ın eline dokunup koltuğu gösterdiğimde hemen oraya yürüdük.
Açık kahve tonunda, sırtındaki büyük minderlerine kadar puf puf bir koltuktu. Elimle kontrol ettiğim koltuğa kendini pat diye bırakan Oktay yüzünden gülesim gelmişti.
"Abim sen de otur, bak, rahattır, kalitelidir mallarımız haa." Adam koltuğu överken, Oktay'ın aksine yavaşça oturdum koltuğa. Bir de ortaya konulan büyük pufu vardı, bayılmıştım.
"Remzi sen bir ofisine git, biz birazdan geliriz yarimle." Gözlerim büyürken Oktay sırıtıyordu.
"Emrin olur abim, çay isterseniz söyleyeyim." Oktay kafa sallayıp adamı eliyle kışkışladı.
"Rahatını biliyorsun ha, yavrum yumuşacık koltuk. Deneme yapalım mı, gel bir kucağıma." Ona göz devirip ayağa kalksam da beni belimden tutup hızla kucağına çekti.
Ağzımdan çıkan küçük çığlık yüzünden güldüğünü fark ettiğimde kucağında ona dönüp kalçamı kucağına sürttüm. Etkilenmesi bir saniye bile sürmemişti. Çenemi tutup dişlerini sıkarak kendine çekip sert bir öpücük kondurdu dudağıma.
"Ateşi yakıyorsun, harlayıp bırakıyorsun. Ateşle oynarsan ilk yanan sen olursun, iki oldu. Üçüncüde mekan fark etmez ha, alırım altıma. Kulağı duyanı da vururum." Dudağına doğru yaklaşıp, dudaklarımı dokundura dokundura konuştuğumda nefesini bile tutmuştu.
"Eve gidelim çok özlediysen, altına al beni, kucağında olur. Yine bağırt, inlet, kimin olduğunu duysunlar diye fısılda kulağıma boğuk sesinle." Yutkunup dudağımı yavaşça öptüğünde dilimle dudaklarını yalayıp çekildim.
"Alalım bunu, sonra seni başka bir yere götüreyim. Emin ol seveceksin." Kalkan aletini gömleğiyle gizleyip mağazanın ofisine doğru yürürken, elini belime koymuş beni de yanında ilerletiyordu.
Koltuğu aldık ve arabaya bindik, ben tam binerken enseme kondurduğu öpücük günün son öpücüğü olmamıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adana Kekosu
RandomAdana'ya tayini çıkan bir sağlık personeli (erkek hemşire) semtin ağır kekosunun gözüne çarpar