İsmini hatırlamadığım bir genç Yurdagül denen kadını kollarından tutarken, başka bir genç eliyle ağzını kapatıyordu. Kadın delirmiş gibiydi ve hala kurtulmak için çırpınıyordu.
"Bırak bakalım ötsün, neymiş karın ağrısı..." Oktay sert sesiyle gençlere seslenince kadının gözleri beni buldu, üstüme saldıracak gibi hamle yapınca Oktay önüme geçti.
"Seni benden çaldı, sen benimsin. Sen bana aşıksın, beni bekliyordun sen. Ben geldim işte sana geri, o adam sana ne verecek. Çocuk doğuramaz, sana bakamaz." Öfkeyle konuşan kadına bir bakış attım, yandan sinirle gülüp Oktay'ı önümden çektim.
"Bak seni tanımam etmem, benden önce hayatında olmana saygım var. Ama benimle ilgili saçma sapan düşüncelere kapılma, ben senin aksine onu gerçekten seviyorum ve sadakatle bağlıyım Oktay'a." Elini tutup öptüğüm Oktay bastıramadığı gülümsemesiyle bakıyordu bana.
"Sen onu bırakıp başkasına giderken bile bu adam senin arkandan konuşmadı, sen tam hayatı düzelmiş ve yoluna girmişken gelip mutluluğunu yıkıyorsun. Sevgi bunun neresinde, kim sevdiği insanın içinde olduğu evi taşlar? Ya ona gelir de canı yanarsa diye düşünmedin mi hiç? Yoksa umurunda bile olmadı mı, sen seviyorum sanıyorsun ama sevgi böyle bir şey değil. Böyle bir şey..." Oktay'ı göğsüme çekip sımsıkı sardım, sanki kadından korumak ister gibi...
"Sen ilk taşı attığın an, ilk beni düşündü biliyor musun? Beni korumayı düşündü, bende onu düşündüm. İşte sevgi böyle bir şey. Kendi canından çok onun canını düşünmek ve ben kendimi değil onu düşünerek bir söz veriyorum kendime. Bir daha onun adını ağzına alırsan, onun hayatına dahil olmayı bırak yanından geçersen seni orada öldürürüm."
Kadın da dahil herkes donup kalmıştı, ben sadece kadına odaklanmıştım. Büyüyen gözleri herkesin yüzünde gezinip geri bana döndü.
"Ben hemşireyim, insanın bir yudum suyla bile nasıl öldürülebileceğini bilirim. İçtiğin her yudum suda bu konuşmayı hatırla Yurdagül, karşında vicdanlı bir Oktay yok bundan sonra. Onun yâreni Gökay var ve ben oldukça acımasız bir herifim, özellikle konu sevdiğim adam olunca....." Oktay kolunu omzuma atınca kadın ikimize bir süre bakıp arkasını döndü.
Başı önünde yürürken gençler bana bakıyordu, daha uzun boylu olan bir anda eğilip elimi öpünce şok oldum. Diğeri de elimi öptüğünde Oktay gülmeye başladı.
"Abim, helal olsun vallaha. İlk defa diliyle birini gömen birisini gördüm, abooovvvv onlar nasıl tehditlerdi öyle? Yeminle ben bile korktum." Oktay konuşan gencin ensesine bir tane patlatıp güldü, gençlere temizlik ve cam için birilerini bulmalarını söyleyip bizi içeri yönlendirdi.
Eve girdiğimizde etraf cam kırıklarıyla kaplıydı, sinirden kuduruyordum. Kadın evimin ağzına sıçmıştı resmen, taşın birinin yeni aldığım vazoyu da kırdığını görüp sinirle ofladım.
"Şuan o kadını cidden öldüresim var yaa, canım vazom..." kırıklara bakarken boynuma konan öpücükle Oktay'a dönüp sarıldım.
"Kurban olduğum, iki cıncık için mi suratını sallıyorsun sen? Kaç tane istiyorsan alayım sana, yeter ki yüzün gülsün." Ona baktım boş boş.
"Cıncık ne be?" Çemkiren sesimle gülerken etrafı gösterdi eliyle.
"Cam işte, cıncık hepsi. Cam bardak, çay bardağı, çiçek koyduğun cam zımbırtı hepsi cıncık oluyor." Gülerek konuşup etraftaki dağınıklığa bakıyordu, tül perdem de yırtılmıştı. Bir daha ofladım.
"Gel ev temizlenirken, camlar takılırken ne lazımsa alalım biz. Ne eksikse al, bak seni buranın en büyük alışveriş merkezine götüreceğim." Kafamı sallayıp duşa girmek için ilerledim, tabi peşimde biten bir Oktay vardı.
Biz duş alıp giyinirken gençler camcı ve bir orta yaşlı ablayla geldiler. Oktay biraz para bırakıp beni tutarak dışarı çıkarttı, arabaya binip önce alışverişe ordan da Oktay'ın mekanına gittik.
Güzelce karnımızı doyurup canlı müzikle keyif yaptık, alkol kanıma karışıp sinirlerimi yatıştırırken yanımdaki adama bakıp gülümsedim.
Oktay yanında nasıl sıkıntı getirirse getirsin iyi ki hayatıma girmişti, iyi ki o evi tutmuştum ve iyi ki aşkı Oktay ile bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adana Kekosu
RandomAdana'ya tayini çıkan bir sağlık personeli (erkek hemşire) semtin ağır kekosunun gözüne çarpar