Ailem geleli bir hafta oluyordu ve Oktay'ın halası ve eniştesi hepimizi yemeğe çağırmıştı. Emmi ve Muzo da davetliydi, kalabalık bir aile olarak toplanmış olacaktık.
"Oktay, halan beni affetti değil mi?" Gülüp alnımdan öptü.
"Yavrum o sana hiç kızmadı ki. Hastanede seni mıncıracaktı da, zor tuttum." Gülüp parfümümü sıktım üstüme, babamın aldığı gömlekleri giymiştik.
Ailemi de alıp yola çıktık ve oldukça uzakta olan bağ evine yolculuğumuz başladı. Annem sıcaktan şikayetçi olmuyor diye şaşırmıştım, normalde şimdiye kadar dırdıra başlaması lazımdı.
Halanın evi ciddi anlamda harikaydı, oldukça lüks ve bakımlı bir villaydı. Havuzu bile otel havuzundan büyüktü, enişte ortalarda olmadığı için rahat bir nefes aldım.
Hala hepimize sarılırken annemi görünce duraksadı, sonra hızla annemin eline altıldı. Babam arabadan inince de dolu gözleriyle babamın elini öptü.
"Abi, yenge hoşgeldiniz." Biz Oktay'la birbirimize bakakalmıştık.
"Gülüm, bu ne tuhaf sürpriz." Annem de halaya sarılınca bizi içeri aldı apar topar.
Merdivenlerden elinde havluyla inen enişte babamı görünce donup kaldı, yutkunup idama giden bir adam gibi babamın önüne gelip elini öptü. Babam eniştenin ensesine tokadı patlattığında ise hepimiz donup kalmıştık... hala hariç.
O... gülüyordu..
"Abi vurma yaaa... kaç yaşında adamım ben." Oktay bana dönünce bilmediğimi anlatmak için omuz silktim.
"Kaç yıl oldu lan sıpa, onbeş mi? Gül'ü kaçırcam dedin, tamam dedik. Niye kayıplara karışıyorsun eşşoğlu?"
"Abi beş yıl yoktuk zaten burada, sonrasında olaylar çok karıştı." Babam bir tane daha vuracaktı ama vazgeçip sarıldı.
"Gökay için geldik kimi bulduk?" Hasretle birbirine sarılan abi kardeşe baktık, Gül hala gözyaşlarıyla gülümsüyordu.
"Ayyy, yenge o zaman Gökay ve Oktay..." annem de başını sallayıp gülümsedi.
"Allah'ın işi işte." Biz birbirimize bakarken aklımda anılar canlandı, ciddi anlamda mutluydum.
OKTAY 12, GÖKAY 9 YAŞINDAYKEN
GÜL'Ü İSTEMEYE GELDİKLERİ ZAMAN
YAZARIN BAKIŞ AÇISINDAN
Gökay bu şehri hiç sevmemişti, hem çok sıcaktı, hemde bütün arkadaşları kendi evinin orada kalmıştı. Amcasına gelin alacaklar diye onlar neden geliyordu ki zaten, amcası kendisi alsaydı ya..
Oflayarak ona verdikleri şekeri yalamaya devam etti, amcasının sevdiği güzel kadın ona bu renkli şekeri vermişti. Tadı çok güzeldi ama ağzı yüzü yapışık olmuştu.
Tepesinde dikilen gölgeyle biten şekerin sapını sıkı sıkı tuttu, gözleri köpüklü bala benzeyen çocuk tepeden ona bakıyordu.
"Bak hele, sen niye burda otürüyün? Gel gazoz içelim birlikte, yanmiyün mü?" Gökay bir şey anlamamıştı, ama ona uzatılan çikolata rengindeki eli tutup ayağa kalktı.
"Gazoz mu alacaksın bana?" Çocuk iri gözleriyle ona baktı, sonra güzelce gülümsedi.
"Benim param yok, emmime aldıracam." Gökay'ın elini tutup uzun boylu, bıyıklı bir adamın yanına götürdü.
"Emmi, bak bu misafir çocuğu. Hadi gazoz al bize." Adam gülümseyerek ikisine de birer şişe cam gazoz verdi kasadan. İçine renkli pipetler koymuştu.
"Gel dutun gölgesinde içelim, yanacaksın beyaz gül." Gökay esmer çocuğa dönüp gazozundan bir yudum aldı.
"Erkekler gül olur mu hiç? Annem erkekler böcek kızlar çiçek diyor." Oktay beyaz tenli çocuğa bakıp inceledi.
"Böyle güzel böcek mi varmış, bembeyazsın zaten, o yüzden beyaz gülsün sen. Güzel de koküyün ha." Annesi nişan, isteme diye dün uzun uzun yıkamıştı çocuğu.
Kolunu beyaz kolun yanına uzatınca renk tonlarının farklılığına bakıp güldüler.
"Sende çikolata gibisin, ama gözlerin köpüklü bal gibi. Bir de kocamanlar, çok güzel." Övülmek Oktay'ın pek karşılaştığı bir şey değildi, hoşuna gitmişti ama.
Üç gün boyunca her yere birlikte gittiler, Oktay babası Gökay'ı gezdir diyince barajın oraya bile götürmüştü gizli gizli motoru çalıp.
Baraj sakindi, kimseler yoktu etrafta. Oktay ile Gökay yan yana yere uzanmış birbirlerine bakıyorlardı.
"Biz yarın gidiyoruz, biliyor musun?" Gökay'ın sözleriyle Oktay'ın yüzü düşmüştü.
"Üzülme, ben geri gelip evlenicem seninle. Amcama sordum, halanı öptüğü için vermişler ona." Oktay daha ne olduğunu anlayamadan dudaklarına kapanan dudaklarla şok olmuştu.
İki, üç derken çocuk onu bol bol öpmüştü dudağından. Masum masum öpüp çekiliyordu, Oktay'ın dudakları kıvrıldı.
"Bak ben seni çok çok öptüğüm için kimseyle evlenemezsin tamam mı? Ben annemlerle konuşup seninle evlenmeye geleceğim, sakın unutma." Oktay sadece kafasını salladı.
Eve döndüklerinde Oktay halasına beyaz gülüyle evlenmek istediğini söylemiş, kadın gülmüştü.
"Bibi, gülme. Öptü beni hem, evlenecem vallaha onunla." Halası gülüp yanaklarını sevdi oğlanın.
"Oğlum olur mu öyle şey, ikiniz de erkeksiniz. Arkadaşın o senin, aaaaa..."
O sırada Gökay da aynı konuşmayı yapıyordu anne ve babasına...
"Anne, o çikolata çocuğu da bana isteyelim. Ben de onunla evleneceğim." Annesi büyük bir kahkaha attı, oğluna baktı yine.
"Oğlum erkekle kız evlenir, erkekle erkek evlenemez." Annesinin sözleri çocuğun hiç hoşuna gitmemişti.
"Nedenmiş?" Dedi ellerini beline koyup. "Bak gör, ben evlenicem onunla." Annesi ne dese de fayda etmedi, tam bir yıl tutturdu 'çikolata çocuk' diye.
"Tamam oğlum, büyü amcan gibi ol, mesleğini eline al. Ondan sonra evlenebilirsin çikolata çocukla." Bir yıllık ısrar sonunda evlilik iznini alan çocuk hevesle derslerine sarıldı.
Hemen büyüyüp, iş bulup onunla evlenmek istiyordu çünkü. Yıllar içinde unutulup gitti neden bu kadar çok ders çalıştığı, kendini derslerine verdi genç adam oldu.
Kimseyle gönül ilişkisi kurmak istemeyişini de derslerinin yoğunluğuna bağlıyordu ama gönlü biliyordu nedenini.
Oktay'ın o sene annesi vefat etmişti, babası yeniden evlenince de iyice derdi dolmuştu sırtına. Beyaz gül unutulup gitmişti, onu yıllar sonra ilk kez gördüğünde de bir tek gönlü tanıdı.
Kokusunun verdiği huzuru kimselerde bulamamıştı, denemişti genç adam ama olmuyordu bir türlü. Kimseyi tamamen koyamıyordu gönlüne, beyaz gülü kollarına dönene kadar tabi.
Oktay ufak bir tebessümle Gökay'a baktı, nasıl tanıyamamıştı beyaz gülünü...
Gökay ise esmer yüze büyük bir aşkla bakıyordu, yıllarca unuttum diyip unutamadığı çikolatasına....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adana Kekosu
RandomAdana'ya tayini çıkan bir sağlık personeli (erkek hemşire) semtin ağır kekosunun gözüne çarpar