Oktay hızla kalkıp giyindi, sinirle kapıya yürürken olduğum yerde kalmış yere bakıyordum. Çok güzeldi kadın, ciddi anlamda çekiciydi. Oktay neden onu o kadar süre unutamamış şimdi anlamıştım.
Boğazıma bir yumru oturdu, yutsam yutamam dediğim bir taş gibi duruyordu. Bulanıklaşan parkeden gözlerimin dolduğunu hissettim, derin bir nefes alıp banyoya girdim ve ilk kez küveti doldurdum.
Dakikalar geçiyordu, Oktay hala yoktu. Dolan suyun içine girdim, kafamı kenara yasladım ve örgü lifi ıslatıp gözlerimin üstüne koydum. Ağlarsam bile gözlerim şişmezdi böylece, ağlayamadım ama.
Sertçe kapanan dış kapının sesini duydum, kıpırdayacak enerjim yoktu. Odaların kapıları açılıp kapanıyordu, Oktay'ın sesi ismimi sesleniyordu.
"Gökay'ım...." banyo kapısını açıp beni görmüştü muhtemelen, derin bir nefes alıp bıraktı.
"Gitti mi?" Dedim duygusuz bir sesle.
"Yok salonda yatıyor, deli misin yavrum yaa... yolladım gitti. Gelemez bir daha."
Yere düşen kıyafetlerin sesini duydum, çıplak ayak seslerini.. sonra kısık sesi kulağıma doldu.
"Kay öne doğru, keyif yapalım. İyi oldu bunu doldurduğun, canın sıkıldı biliyorum. Masaj yapayım sana da keyfin yerine gelsin, sabah işe dinç gidersin." Şefkatli sesiyle gözlerim doldu, çok kıskanmıştım.
"Çok güzelmiş." Dedim fısıltıyla.
"Sen daha güzelsin, hem ben sana ne dedim daha önce. Gönlünü bulutlandırma, ben seni seviyorum." Derin bir nefes alıp kafamı salladım, Oktay da omuzlarıma ve boynuma masaj yapmaya başladı.
"Kıskandım." Diye itiraf ettim bir süre sonra, ellerinin yerini dudakları aldı.
"Kıskanma, kimse senin kadar güzel değil. Kimse senin kadar kıymetli ve vazgeçilmez değil. Sen teksin, huzursun bana sen yavrum." Omuzlarımı sakin sakin öperken içimi çektim, doğru söylüyordu.
"En çok beni seviyorsun değil mi?" Ona doğru dönüp kucağına çıktığımda masumca sordum. Kaşlarını kaldırıp cıkss diye bir ses çıkarttığında kaşlarım çatıldı.
"Yok, en çok değil, tek seni seviyorum." Sözleri yüzümü güldürdüğünde onun da yüzü güldü sonunda.
"Yatağa geçelim mi artık, telafi etmem gereken bir maraton var." Kafamı iki yana sallayıp gülerken beni gülüşümden öptü, hemde defalarca.
"Kalk hadi, kara belam.." kaşlarını kaldırıp bana bakarken dişlerinin arasından seslice üfleyip havluyu üstüme attı.
"Sonra 'Oktay, yavaş' diyür, nasıl yavaş olayım kurban olduğum. Sen diye coşüyrüm burda." Sesimi taklit etmesiyle gülerken, sözleriyle de derin bir nefes alma ihtiyacı duydum.
"Bende Oktay diye yanıyorum demek ki..." havluyu atıp yatağa domaldığımda beni itip sırt üstü düşürdü.
"Sevdiğimi orospu gibi domaltmam ben, senin o gül yüzüne bakmadan nasıl mutlu olsun bu fakir.." argo konuşmasına bayılsam da orospu biraz ağırdı sanki.
"Küfretme." Kaşlarımı çattığımda gülüp beni bacaklarımdan aşağıya çekti.
"Çok konuşma da ver pembeyi ağzıma, tadına kurban olduğum." Ben aletimi yalayacak sanarken dudaklarını deliğimde hissetmemle yüksek sesle inledim.
"Oktay, yapma." Dinlemeden, dinlenmeden yalayıp, emip, diliyle içime girip işkence ediyordu bana.
Artık onu itmek yerine kendime çekmeye başladığımda sızdıran aletime elimi attım. Dili içime kaydıkça inlemem artıyordu, sesim kısılmazsa iyiydi.
"Gir artık içime, delirmek üzereyim." Kafasını kaldırıp gözlerime baktığında nefesim kesildi.
"Seni genişletmeyeceğim bu seferlik, darlığını hissetmek istiyorum." Hevesle kafamı salladım, yeter ki girsindi.
"Tamam, gir yeter ki." Dudağını yalayıp jeli aletine yaydı ve içimi dağlayarak dibime kadar girdi.
"Ahhhh..." diye bir haykırış koptu dudaklarımdan, bana dişlerini sıkarak bakıyordu ama gözleri yarı örtülüydü.
"Sikeyim, bu nasıl bir darlık. Yanıyorum ulan, su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim." Kendini geri çekip tekrar ittiğinde daha rahat etmiştim.
Nefesimi toplayıp kalçamı oynattım, daire şeklinde çevirip onu delirtirken erkeksi bir inlemeyle kulaklarımı şenlendiriyordu. Prostatıma dokunan her darbede sesim daha çok incelirken kendime dokunmadan boşaldım ve içimdeki telaşlı hareketlerine odaklandım.
Korunmadığımızı yeni fark ediyordum, o yüzden bu kadar hassastı demek ki. Gözlerime bakarak elini yüzüme uzattı, avcunu öptüm.
"İçine gelsem?" Sadece başımla onayladım ve bir kaç dakika sonra içime yayılan sıcaklığı hissettim.
"Bundan sonra hep içime gel, bunu çok sevdim." Bayık sesimle boynuma gömüldü, burnunu dayayıp kokumu içine çekerken gülmüştü.
"Sen emret güzelim benim." Boynumda sızmadan önce son sözü bu olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adana Kekosu
RandomAdana'ya tayini çıkan bir sağlık personeli (erkek hemşire) semtin ağır kekosunun gözüne çarpar