Gece vardiyasında her zaman kalabalık olan acilde bu gece bir sakinlik vardı. Amirim bile diken üstünde duruyordu, gergin bir bekleyiş vardı sanki.
"Burada büyük bir olay olmayacaksa böyle bir sakinlik kolay görülmez, kesin bir şey olacak. Kesin..." amirimin yanına gelen Fevzi, büyük bir ciddiyetle konuşurken kaşlarım çatılmıştı.
Oktay beni hiç aramamıştı, bu bile korkmamı sağlıyordu. Deskin arkasına geçip kısa bir 'nerdesin?' konulu mesaj attım, beklesem bile görüldü olmuyordu.
Tüm hastaneyi alarma geçiren bir ses acilde patlarken, gelen tanıdık sesle dizlerim titremeye başladı. Oktay millete emirler savuruyordu, iki ayrı sedyede tanıdık yüzler vardı.
Emmi ve Muzo.....
Üstleri kan içinde ve bilinçleri kapalı halde içeri taşınıyorlardı. Çok olay ve yaralı görmüştüm ama daha bir kaç gece önce karşılıklı içtiğim, güldüğüm insanları bu halde görmek çok fazlaydı.
Koşarak kendimi Oktay'ın yanına attım, yanındaki personeli gönderip haline bakmak için perdeyi çektim. Deli gibi sinirli ve saldırgandı, öyle ki beni bile fark etmemişti.
"Oktay, sakin ol. Benim Gökay..." gözleri sonunda beni bulunca sesi bıçak gibi kesildi.
"Yavrum?" Ona yaklaşıp kan içindeki gömleğini çıkarttım, vücudunu silip kontrol ederken kolundaki kesik harici büyük bir şey olmadığını görüp rahatladım.
Dikiş atmak için ufak bir uyuşturucu yapıp ona bir bakış attım, dolu gözleriyle derin nefesler alarak oturuyordu. Gözleri sadece bana odaklıydı ve sakinleşmeye çabaladığı bariz belliydi.
"Ne oldu, Emmi ve Muzo'yu gördüm. Başka kim var?" Burnunu çekip dişlerini sıktı, derin bir nefes alıp cevap verirken zorla konuştuğu belliydi.
"Ferhat ve Mahmut bıçaklandı, Serhan da baygındı. Emmi ve Muzo.... vuruldu." Gözlerim hızla Oktay'a dönerken nefesim tıkandı, dudağımı ısırıp dikişin üstünü sarıp kapattım.
"Nasıl?" Yutkunmuş ve devamını soramamıştım.
"Arif iti Emmiye silah çekmiş, Muzo önüne geçince ilk kurşun ona gelmiş... ikinci emminin omzuna. Emmi postu kurtarır ama Muzo daha gün görmedi be yavrum." Dolu gözleriyle bana bakarken başımı iki yana sallayıp omzuna sarıldım.
"Ben gidip bakarım şimdi, merak etme. Muzo sağlam çocuktur, üzme kendini." Oktay derin bir nefes alıp başını sallarken perdeyi açıp çıktım, iki üç kişi daha vardı bekleyen.
Muzo hala ameliyattaydı ve durumu da kritikti, emmi kendine gelmişti. Uyandığı gibi ilk işi Muzo'yu sormak olmuştu, ameliyatta olduğunu duyunca koca adam sessizce gözyaşı dökmeye başladı.
Oktay ve bir genç daha emmi ile kalıyordu. Ben sürekli Muzo'dan haber götürüyordum onlara, bir saat sonra mesaim bitiyordu ama gidemezdim. Gitmeyi düşünmedim bile, odadaki tekli koltukta ara ara kestirip tekrar ameliyathanenin önünde alıyordum soluğu.
Beş saatin sonunda ameliyattan çıkan doktor Oktay ve bana açıklama yaparken gözlerim dolmuştu. Genç yaşına şükrederken buldum kendimi, ameliyatta iki kez kalbi dursa da hayata geri dönmüştü Muzo...
Yoğun bakıma alınıp üç gün uyutulacağını söyleyen doktora kafa sallayıp, Oktay'ı emminin kaldığı odaya doğru ilerlettim. Emmi de haber bekliyordu, henüz iyi haber olmasa da kötü de değildi.
Kapıdan girdiğimiz gibi ayağa kalkmaya çalışan emmiyi koşup engelledim, dikişleri açılırsa kötü olurdu. Onu yatırıp hafif bir tebessüm kondurdum dudaklarıma, yüzüme beklentiyle bakıyordu.
"Muzo ameliyattan çıktı çok şükür, şimdi ağır bir ameliyat olduğu için önlem amaçlı üç gün boyunca uyutulacak. Sonra ilaçları kesip uyanması beklenecek, moralinizi yüksek tutun emmi. Muzo seni bırakıp gitmez kolay kolay."
Dudakları hafifçe kıvrılsa da gözlerinde yaşlar biriken adama anlayışla gülümsedim. Elimi sağlam omzuna koyup hafifçe sıktım, bana minnetle bakıyordu.
"Gitmez benim oğlanım, gitmemeli." Başımı sallayıp gülümserken bu haftanın ne kadar uzun olacağıyla ilgili içimde hesaplar kesinleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adana Kekosu
RandomAdana'ya tayini çıkan bir sağlık personeli (erkek hemşire) semtin ağır kekosunun gözüne çarpar