Kapımda dönen anahtar sesiyle kıpırdandım, sürgü çekili olduğundan içeri giremiyordu. Bir kaç dakika daha uğraşıp vazgeçti ama camdan baktığımda giden kimseyi görmemiştim.
Kapının deliğinden de baktım ama göremedim, derin bir nefes alıp kapıyı açtığımda yere devrilen sarhoş bedene büyüyen gözlerle baktım. Hemen koluna girip onu içeri çektim, bana sırıtarak bakıyordu şimdi de.
"Uyudun sandım, güzelim benim. Gidemedim yine seni bırakıp." Dolan gözlerimi kırpıştırıp yere baktım, içim ağlama isteğiyle dolmuştu. Bana böyle yakın davranılmasına alışkın değildim.
Bana sanki gerçekten seviyormuş gibi davrandıkça, başkasını böyle sevdiği kalbimi yakıp yıkıyordu. Her gün daha da kapılıyordum bu adama galiba. Onu banyoya çekip elini yüzünü yıkadım belki ayılır biraz diye, maalesef ki hala aynı ölçüde sarhoş görünüyordu.
Beni tutup kendine çektiğinde tepki bile veremedim, yüzümü yumuşak bir şekilde okşayıp dudaklarını gözlerimin üstüne sırayla bastırdı. Kıvrılan dudaklarıyla çok hoş görünüyordu.
"Birde boynundan öpeyim mi?" İç çektim, istiyordum ama cevap vermedim.
Eğilip dudaklarını boynuma bastırdığı zaman nefesim kesildi, dudakları aralandığında kendimi çekmek istedim ama belimden tutup bana engel oldu. Dili boynumda gezinirken gözlerim kapandı.
Ağzına çektiği deriyi hafifçe emdiğinde kendimi tutmaya çalışsam da ağzımdan fırlayan inlemeye engel olamadım. Eli belimden kalçama indi ve sertçe avuçladı. Kendimi geri çekmek istiyordum ama çok sıkı tutuyordu.
Dudaklarıma yöneldiğinde elimi hızla dudaklarına kapattım, beni başkası sanarak öpmesini istemiyordum.
"Yapma Oktay, benim, Gökay... yapma lütfen." Ağlayacak gibi çıkan sesimle bir adım geri gidip beni bıraktı.
"Gökay..." sesi inanmaz gibi çıkıyordu.
"Evet, lütfen dur artık. Canım acıyor." Asıl canımı acıtanın duygularım olduğunu söyleyemedim, beni bıraktığı için yüzündeki ifadeyi net olarak görebiliyordum.
Benim orada ne işim olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi, sonunda kendini yere bıraktı. Gülümseyen yüzüyle bana baktığında ne düşüneceğimi bilememiştim.
"Onun bu kadar iyi hissettirdiği hiç olmamıştı zaten, yine de teşekkürler ve özür dilerim." Yüzüm önüme eğilmişti ve kaldıramıyordum.
"Ben gideyim, kusura bakma. Gece gece seni de yordum." Yorgunca ayağa kalkmaya çalıştı ve iki kez düşme tehlikesi atlattı. Onu kolundan tutup kaldırdığımda diğer eliyle lavabodan destek aldı, zor yürüyordu.
"Gitme Oktay, yürüyecek halin de yok zaten. Yat uyu sabaha kadar kendine gelmiş olursun hem." Sadece kafa sallayıp yatağıma bıraktı kendini, yana doğru kayıp yer açmıştı bana da.
Kendimi titrek adımlarla yanına bıraktım, şişme yatak olduğu için ikimiz bir anda birbirimize doğru yuvarlandık. Beni tek hamlede kendine çekip koynuna bastırdı tekrar, ne kadar geri çekilmek istesem bile izin vermemişti.
"Şşttt, sadece bu gecelik izin ver. Huzurlu uyumak istiyorum ve bir tek burada huzurla uyuyorum." Yutkunup başımı salladım sadece, bir gece huzurla uyuması yeterdi, yetmeliydi.
Sabaha karşı yine öpmeye başlamasıyla uyandım ama bu normal bir öpme değildi. Deli gibi boynumu ve çıplak omuzlarımı öpüyordu. Kendime gelmem yaklaşık on saniye sürmüştü, hızla onu kendimden uzaklaştırdım.
"Oktay, benim Gökay.... ben o kadın değilim." Bana nefes nefese bakıp tekrar boynuma atılmadan önce dudaklarından tek bir kelime çıktı.
"Biliyorum..." dedi ve boynuma gömülüp öpüp emmeye, diliyle ıslak vuruşlar yapmaya başladı. Cidden deli gibi öpüyordu ve tüm kan alt taraflarıma toplanıyordu.
Yanaklarımı avuçlayıp kısık gözleriyle uzun uzun gözlerime baktı ve bir hamlede dudaklarıma kapandı. Son nefesiymiş gibi öperken ağzıma sızan dilini hissettim, artık kendimi salmıştım. Bende aynı hırsla ona karşılık verdiğimde beni altına aldı ve pantolonunun üstünden kendini bana sürtmeye başladı.
İnlememi yutmasa kesin bütün mahalle duymuş olurdu, üstümüz giyinik haldeyken bu kadar zevk alıyorsam gerçek olsa ne hissederdim diye düşündüm bir an.
Omuzlarını okşayarak sırtına uzandım, ellerim bütün gövdesini keşfediyordu. Dudaklarımı bir saniye bile bırakmaya dayanamıyormuş gibi eliyle ensemden beni kendine, dudaklarına çekiyordu.
Alt taraflarımız durmadan birbirine sürttüğü için gelmek üzereydim ve daha da sert olmasını istiyordum. Elimin birisini kalçasına atıp onu daha sert çektim kendime, istediğimi anlamış gibi kendini resmen bana çarpmaya başladığında zevkten titremeye başladım.
Boynuma gömülüp emmeye başladığında elimi ağzıma kapattım, yine de duyulan inlemem yüzünden utanmıştım. Bir kaç kez daha bana sürtünmesiyle titreyerek çamaşırıma boşaldım. O da kısa süre sonra sona ulaşıp kendini üstüme bıraktı, dudakları hala tembelce boynumda dolaşıyordu.
Çok fazla zevk almıştım ama şimdi ağlamak istiyordum. Kolum sırtından kayıp yana düşerken gözümden de bir damla kayıp düştü. Boynuma süzülen damlaları fark eden Oktay sırt üstü dönüp beni koynuna çekti ve güneş doğana kadar orada tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adana Kekosu
RandomAdana'ya tayini çıkan bir sağlık personeli (erkek hemşire) semtin ağır kekosunun gözüne çarpar