30. bölüm

3.8K 365 49
                                    

Oktay beni yüzlerce kez aramıştı bıkmadan, eniştesi de meşgule atmıştı. Aralarda ağlayarak herşeyi anlattım, yatak mevzularımız hariç tabi...

Yurdagül ismini duyunca suratı bariz bir tiksintiyle buruştu adamın, sevmiyordu anlaşılan. Telefonumun şarjı bitip kapanınca yüzüm iyice asıldı, Oktay artık iyice delirecekti.

Yine ağlamaya başlayacak iken eniştesi omzuma hafif bir yumruk atıp 'helal len sana' dediğinde hafifçe güldüm. Yurdagül'ü tehdit edip korkutmama mutlu olması komikti, yüzü yamuk bir gülüşle parladı.

"Dur halanı arayayım da merak etmesin, senin adamın onu bezdirmiştir şimdiye kadar." Telefonunu çıkarıp "GÜLÜM" yazan numarayı ararken hala ara ara gülüyordu.

"Gülüm, merak etme diye aradım. Oğlan iyi, burnu bile kanamadı. Yemin valla, el sürmedim diyorum yaa. Tamam merak etme, Yurdagül yüzünden biraz terelelli olmuş çocuk. Gelince anlatırım gül kokulum, kurban olduğum."

Ben gülümseyerek konuşmasını izlerken yine gözlerim doluyordu, Oktay da hep bana 'kurban olduğum' diyordu. Özür dilemek istiyordum, ona sarılmak istiyordum.

On yada onbeş dakika sonra yaslandığım kapı açılınca dengem bozuldu, az kalsın yere yuvarlanıp rezil olacaktım. Bir refleksle kapı kolunu yakaladım bir elimle, diğer elimle de emniyet kemerini.

Benim halime kahkahalarla gülen enişte tişörtümden tutup dik hale getirdi beni. Oktay boş boş bize bakıyor ve anlamaya çalışıyordu.

"Kalk git çocuk, geldi kocan." Kızaran suratımla arabadan indim, Oktay boş gözlerle suratıma bakıyordu. Dolan gözlerimden yine yaşlar süzülmeye başladı, beni kolumdan tutup arabaya bindirdi ve eve götürdü.

Kapıda ağlamamı umursamadan beni içeri soktu ve çekip gitti. Hastanedeki amirime mesaj atıp üç gün hastalık izni istedim, bu ara herkes tam olduğu için sorun etmemişti.

Sabahın ilk ışıklarına kadar sürekli ağladım, gözlerim kapanıyordu ağlamaktan. Ne ara sızdım bilmiyorum ama uyandığımda hava kararmıştı tekrar, bir kaç yudum su içip geri yattım. Vücudum uykuya çekiliyordu durmadan, gözlerim kayıyordu.

Tekrar gözlerimi açtığımda yatağımda değildim, kolumda da serum takılıydı. Yanımdaki sandalyede uyuyan Oktay huzursuz gibi duruyordu. Suratı buruşup kafasını kaldırdığında gözlerimiz birleşti. Hızla ayağa kalkıp yanıma geldi ve elimi tuttu, avcu sıcacıktı.

Gözlerim yine dolarken beni göğsüne çekti, hıçkırarak ağlarken sesim bile çıkmıyordu. Saçlarıma dokunan dudaklarından sonra derin bir nefes aldı, kolları daha da sıkılaştı etrafımda.

"Bu ilk ve sondu Gökay, bir dahası yok."

"Yok, yemin olsun yok. Özür dilerim, halan... çok genç ve güzel olduğu için kıskandım. Kendimi kaybettim, özür dilerim. Bir daha asla, yapmam. Gitme yeter ki, benden gitme sevdiğim.."

Nefesim kesile kesile ağlarken beni iyice kendine çekti, dudakları saçlarımda dokunmadık yer bırakmadı. Kolları belimden bir saniye olsun ayrılmadı, yatağımda resmen üstünde yatıyordum.

Bir ara kapı açıldı, hemen geri kapandı. Kim geldiyse umurumda değildi, benim için önemli olan tek insan şuan kollarıyla beni sarıyordu zaten.

Kapı bir daha açıldı, bu sefer içeriye resmen gül kokusu doldu. Topuklu ayakkabı sesinden kadın olduğu belliydi, sırtımda hafif bir dokunuş hissettim.

"Çocuk gibi oğlum bu, ay çok tatlı." Oktay hafifçe gülüp daha da sıkı sardı beni.

"Benim oğlanım, yârenim o." Derin bir nefes alıp verdi, gözlerimi açamıyordum ve açmak istemiyordum.

Sadece uzun uzun sarılmak istiyor, sıcaklığıyla mayışmak istiyordum. Kokusunu derince içime çektim, rakı kokuyordu biraz. Burnum kırıştı, halasının gülüş sesi geldi.

"Bir tanecik ısırayım mı, he Oktay?" Oktay'ın eli yanağıma kapandı hızla.

"Kız git, uyandırayım yolsun mu yine seni... bu sefer almam üstünden bak." Halası da gülüyordu, benim de dudaklarım kıvrıldı.

"Eniştene anlatmış, çok pişmanmış, çok seviyor seni. Güzel de oğlan haa, aferin len.. halan gibi adamın güzelini kapmışsın." Oktay alnımı öpüp halasıyla gülüşürken kendimi bir kez daha uykunun kollarına bıraktım.

Adana Kekosu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin