MUZO'NUN AÇISINDAN
Emmi bana ilk kanat gerdiğinde on yedi yaşıma yeni girmiştim, ana-baba boşanmış ve ayrı yerlere dağılmıştı. Yaşıtlarıma göre ufak bile olsam iki evde de bana yer yoktu, biri öbürüne yolluyor, o da diğerine postalıyordu boyuna..
Bir ay böyle gidip geldikten sonra mahalledeki yıkık evde uyumaya başladım. Sanayi yakın olduğundan orada ufak bir iş bulmuştum, büfe gibi bir yerde temizlik ve diğer işlere bakıp karnımı da doyuruyordum.
Kaldığım evin camı falan sağlam olsa bile su yada elektrik yoktu, bir odası komple çökmüştü. Hava sıcak olduğu için şanslıydım, yakında kış gelecekti ama...
Gece kapının açılmasıyla eski döşeğe sindim, çocuktum ve korkuyordum. İki adam girdi içeri, birisi oldukça kalıplıydı. Diğeri önünde diz çöktüğü an gözlerimi yumup ince örtüyü üstüme çektim, bunu görmek istemiyordum.
"Kimsin lan?" Üstümdeki örtü aniden çekilip açığa çıkınca korkuyla geriye sindim, ellerimi kafama sarıp olası bir dayaktan kendimi korumaya çalıştım.
Saçlarımı kayrayıp beni döşekten kaldıran adam sivri bir sustalıyı da boynuma dayamıştı. Ödüm kopuyordu ve gözlerimden yaşlar süzülüyordu.
"Abim, abim ben bakmadım hiç, ne olursun...." Yalvaran sesimle adam daha da hırsla çekti saçlarımı.
"Zeyat, bırak sabiyi... almıyayım seni ayağımın altına. Çocuğu mu kesecen?" Sinirli sesiyle adam hemen beni bıraktı.
"Yok emmi, olur mu? Korksun diye yaptım biliyün, millet duyarsa senin namın için..." Emmi dediği kalıplı adam derin ve sinir dolu bir nefes çekti içine.
"Benim namım, yanımda elimi tutmaktan korkan adamlar gezdirdiğim zaman biter asıl Zeyat. Daha arama beni... Çocuk... sen de topla eşyalarını düş önüme." Eski çantamı alıp adamın peşine düştüm diğer adamdan korkuma.
"Adın ne çocuk senin?" Sert sesi daha da yumuşamıştı evden uzaklaşınca.
"Muzaffer, emmi." Bana bıyıklarını düzeltip baktı ve yaşımı sordu. Arabasına kadar hakkımdaki çoğu şeyi anlatmıştım, lüks arabaya dokunmaktan bile çekinip binmek istemesem bile bir sert bakışta binmek zorunda kalmıştım.
Emmi beni kanadının altına alıp kendi işyerine getirdi, büyük bir çiftlik vardı önümde. Atlar, inekler, koyunlar, tavuklar...
Bir oda ve iş verdi, her beni gördüğünde saçlarımı okşaması ve halimi hatrımı sorması mutlu ediyordu beni. Sonra çiftliğe bir oğlanla geldi, on dakika sonra da girdiği odadan oğlanın inlemeleri gelmeye başladı.
O kadar cahildim ki, emmi oğlanı dövüyor sanmıştım. Korkuyla sesin geldiĝi cama yanaştım görünmeden, onları o halde gördüğüm an içimdeki tek his kıskançlık olmuştu. Emminin o oğlana dokunan ellerini görmek, duvar dibine çöküp sessiz sessiz ağlamama sebep olmuştu.
O gün anladım, ben gözüme ilk baktığı gün onun olmuştum. Bıyıklarını her eliyle düzelttiĝinde içimdeki kıpırdanma anlam kazanmıştı sonunda.
Yıllar boyu yanındaki oğlanlar değişti, ben de işlerle oyalandım ve iyice serpildim. Artık öyle çocuk gibi durmuyordum, sakallarım bile çıkıyordu. Çiftlik işinden cildim de iyice kavruklaşmıştı, artık civardaki kızlardan mektuplar bile gelmeye başlamıştı.
Bir gün yine emminin oğlanlarından biri ondan gidince çöken adamın masasını hazırlamak bana düşmüştü. İçim yana yana kadehini doldururken, dudağındaki yarım gülüşle bana baktı.
"Emminin yanına kim vardıysa para pul sevdasına varmış be Muzo, milletin namusu, sevdası bile satılık bir yalanmış." Eliyle bana da bir kadeh doldurduğunda, ilk kez içtiğim rakı dilimi çözüp beni kendime sakladığım herşeyi anlatan bir aptala çevirmişti.
Beni hayretle dinleyen emmi ise susuz doldurduğu rakıyla kapanışı yapmış ve beni koynuna çekip derin bir nefes alıp sızmıştı. Sabah ilk kez biriyle uyanmanın verdiği garip hisle güneşin vurduğu yüzümü buruşturdum.
İçtiğimiz yerde ve herşeyden önemlisi emminin koynunda uyumuştum. Aralık duran koyu renk dudaklarına bakıp yutkunurken gözleri aralandı.
"Muzo, yavrum amma içmişiz be.." koynundan sıyrılıp uzaklaşmaya çalışan bedenimi daha çok kendine çekip daha sıkı sarıldı.
"Kaçma, istemiyorsan hatırlamıyor gibi yaparım ama sen benim Muzo'm olarak dizimin dibinde dur hep." Yutkunup yere eğdim kafamı, iki yana salladığım başımı cesurca kaldırıp gözlerine baktım. Bu saatten sonra kaybedecek bir emmi bir de canım vardı ve benim ikisini de kaybetmeye niyetim yoktu.
"Dizinin dibinde değil, kolunun altında olmak istiyorum. Çocuk değilim ben, yirmimi geçeli kaç yıl oldu. İçim bir seni tanıyor emmi, bilmez gibi yaparsan yanında duramam." Açılan gözleri gözlerimden ayrılmıyordu, dudağı hafifçe kıvrıldığında o kıvrımda can verdim ben.
"Kolumun altında ol o zaman Muzo, emmin sana daha ne desin..."
Duyduğum sözlerle yıllardır istediğim şeyi yapıp kendimi kucağına atıp sımsıkı sarıldım boynuna. Atağımı beklemeyen adam afallasa da kollarını vücuduma sarıp sıkıca sarıldı bana.
Haftalarca nereye gitse yanında taşıdı beni, vücudunun bir parçası gibi hep onunlaydım artık. Aramızdaki yaş farkını bile görmüyordu gözlerim, öyle tutkundum ona.
İlk kez Müslüm çalarken dudaklarımız birleşti, onu gördüğüm oğlanlarla olduğu gibi nazik değildi. Kendini tutamıyor gibi, sanki iplerini elinden salsa beni tüketecek gibi öpüyordu ve bu beni deli gibi heyecanlandırıyordu.
Yayla evine baş başa gittiğimiz ilk seferde, koca arazide bir biz vardık. Bahçenin ortasında beni kollarına almıştı dayanamayıp, yıldızların altında içimdeki sert hareketleriyle sona ulaşırken ilk kez ismiyle inlemiştim.
"Tayfun...." ismi tek kelimelik bir dua gibi dökülmüştü dudaklarımdan, kararan gözleriyle gözlerime kilitlenip kendini içime gömerken sert sesi kulaklarımı okşadı.
"Tayfun'un kalbi, herşeyi..."
O günden sonra her yalnız kaldığımız an ben onun herşeyi oldum, o da benim Tayfun'um. Elleriyle beslediği, gözlerini bir an üstünden çekmediği oğlanı oldum onun.
Hep olmak istediğim kollarda uyuyup, uyanırken bile inanamıyordum buna. Herkes biliyordu bizi, emmi beni kimseden gizlemiyordu. Çoğu gece uykumdan uyandırıp öpüp okşardı, bazen yanında kim olursa olsun umursamadan boynumu öpüp koklardı.
Emminin gözde oğlanı olmuştum herkesin gözünde ama gerçek çok farklıydı. Ben emmiyi gerçekten seven yâreniydim, ömrünün izin verdiği kadarında yanında olmaya and içmiş yol arkadaşı ve sevdalısıydım sadece...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adana Kekosu
RandomAdana'ya tayini çıkan bir sağlık personeli (erkek hemşire) semtin ağır kekosunun gözüne çarpar