yirmi dört

1K 100 47
                                    

"Bir damla yaş süzüldü gözlerimden
Sayfalarca birikenler döküldü içimden
Ah sevgilim, alıp götürsen bizi
Silinir mi hafızamdan ellerinin izi?"

Cuma 23.57

Mekanın içerisine girdiğimde karşılaştığım gürültüyle derin bir nefes aldım. Bütün vücudumda bir panik hakimdi. Ellerimin titriyor oluşunu nasıl durdurabileceğimi bilmiyordum. Hiçbir şeyi bilmiyordum. Taşıyamayacağım kadar yoğun olan o hisler bütün vücudumda dolaşıyordu. Oluk oluk. Ellerimde, kollarımda, bacaklarımda. Kendimi taşıyamayacaktım.

Zorlukla kendimi bar tezgahının olduğu yere attığımda kendime alkolü fazla olan bir kokteyl söyledim ve hızlıca içtim. Sarhoş olmak umrumda değildi. Kendimi düşürdüğüm bu durumdan kurtarmak istiyordum. Neden tek bir doğruya inanıyordum, neden onun peşinden gidiyordum bilmiyordum.

İpar...Öpüşüme karşılık vermişti. Hislerim karşılıklı mıydı? Düşünmek istemiyorum diye ağlasam bu beni nasıl bir insan yapardı? Hoş...Artık nasıl bir insana dönüştüğümün bir önemi var mıydı ki? Dişlerimi sıkarken bir kokteyl daha söyledim ve hızlıca bir yudum aldım.

Kalbim göğüs kafesimi zorluyordu. İpar'ı öpmek öyle çok şey hissettirmişti ki...Dünya üzerinde varolan bu hislere inanamıyordum. İçimde hala bir sıcaklık vardı, göğüs kafesimin ortasında bir ateş yanıyordu sanki. İpar hem varlığıyla hem de yokluğuyla harlıyordu o ateşi.

Parmaklarım dudaklarıma gitti, arkamı dönerek mekanın içerisine göz attığımda bizim oturduğumuz masaya baktım. İpar orada değildi. Bakışlarım etrafı süzerken hiçbir yerde görememiştim onu.

Ne söyleyecektim, nasıl bir açıklama yapacaktım bilmiyordum. O ne düşünüyordu, ne bekliyordu onu da bilmiyordum. Ben ne istiyordum?

İstediğim, İpar'a sarılmaktı. Hava güzeldi, onunla sokaklarca yürüyebilirdim. İlkbaharın son günlerini birlikte geçirebilirdik. Çiçek açan ağaçların polenleri dökülür, gözlerimi yaşartırdı. Gülerek İpar'a bakardım. En sevdiğim dondurmayı birlikte yiyebilirdik, sahilde yürüyebilirdik, bir yıldızın kaymasını bekler ve dilek tutardık. Daha fazlası, fazlası ve fazlası. İpar ile birlikte dünyalarca şey yapmak istiyordum.

Korkaklığın için kendimden utanıyordum. Yok olmak istiyordum. Ölmek de değil, hiç varolmamışım gibi yok olmak istiyordum. Neden onu sevmek için kendime izin veremiyordum? Onu sevdiğim için dünya beni sevmeyecek diye mi? Kimin umrundaydı? Elimle alnıma vururken sıkıntılı bir nefes aldım. "Sus artık ya," Dedim yalvarırcasına. "Ne olur sus."

"Merhaba," Duyduğum ses ile birlikte bakışlarım yan tarafımda duran kişiye kaydı. Ağzımın içinde bir şeyler mırıldandım. Ne dediğimi bile bilmiyordum. Elini bana doğru uzattı. "Efe," Kaşlarım çatılırken ona cevap vermeden önüme döndüm ve ellerimin arasındaki kokteylden içmeye devam ettim. Konuştuğunu duyabiliyordum ama ne dediğini algılayamıyordum. O an, İpar dışında kimse umrumda değildi.

Onu öpmek nasıl böylesine doğru hissettirebilirdi? Eğer...Eğer içimde küçücük bir huzursuzluk bile olsaydı bu hissin arkasına sığınabilirdim ama yoktu. Ellerini tutmak istiyordum, ona gülmek istiyordum, bana gülmesini istiyordum. Aptaldım ben! Aptal. Bir insan kendi hislerinin nasıl bu kadar geç farkına varabilirdi? Hayatımın bu dönemine kadar hep hissetmekten kaçmıştım. Berbat bir şeydi bu.

O an hiç olmayacak şeyler düşündüm. Bir süredir mantığım benimle birlikte değildi. Savruluyordum, işin fenası tutunmaya çalışmıyordum da. İçimden geçenleri sorgulamadım. Yanımdaki kişiye dönerek elimi uzattım. "Nova," Dedim sessizce. Onun adını çoktan unutmuştum. Aynı yaşlarda olmalıydık, başka hiçbir şeye dikkat edemiyordum. Zihnimin tamamı İpar ile doluydu.

hiç söylenmemiş bir şarkı | gxg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin