yirmi dokuz

1.7K 134 60
                                    

"Umutlar tükenip bir gün, kalırsın çaresiz ve üzgün
Tesadüf olamaz bugüne kadar kadar geçen gün.
Yalnızın adı yok gecenin bu saatinde
Şimdi seni anlıyorum gecenin bu saatinde."

Pazartesi 00.02

Soğuk yüzünden ellerim titriyordu, aynı zamanda kahvenin sıcaklığı parmak uçlarımı öyle bir yakmaya başlamıştı ki...Kahveyi hızlıca uzattığımda İpar anlamazcasına gözlerime baktı. Biraz daha kahveyi almazsa elimden düşürecektim. "Buraya kahve içmeye gelmedim." Pürüzsüz bir ses tonuyla konuştuğunda dahi kahveyi geri çekmedim ve ellerine yaklaştırdım.

Ağzının içerisinde bir şey mırıldanarak kahveyi alacakken aceleci tavrım yüzünden sıcak kahvenin bir kısmı eline sıçramıştı. Panikle ellerimi çektiğimde İpar kahveyi kenara bıraktı ve elini sallamaya başladı. "Özür dilerim!" Dedim hızlıca. Elini tutmaya çalıştığımda buna izin vermeden kendisini geri çekmişti. "Bir şey yok."

Yanındaki suya uzanarak kapağını açtı ve soğuk suyu sıcak kahvenin döküldüğü parmağına yavaş yavaş döktü. Hareketlerini izlemek dışında başka bir şey yapamıyordum. "Çok acıyor mu?" Diye mırıldandım sessizce. Gözlerimin odağında küçük bir kızarıklığın olduğu parmakları vardı. Beni cevapsız bıraktı. Doğrudan karşıya bakıyordu. Düşünemiyordum, ellerim istemsizce ellerinini bulduğunda gözleri anında gözlerimi buldu. "Nova," Dedi soğuk bir ses ile. "Bırak."

Yutkunmakta zorlanırken ellerimi ellerinden çektim ve banka bastırdım. Oturduğumuz yerde ondan biraz daha uzaklaşırken aramızda bir mesafe vardı. İkimiz de doğrudan karşımızda kalan denize bakıyorduk. Soğukluğunu bekliyordum...Bekliyordum ama böylesini değil. Neden burada olduğumu sorguluyordum şimdi. Çoktan...Çoktan bırakmıştı belki de umursamayı. Her şeyi o gecede bırakmıştı ve noktalamıştı. Öyle olmasını ben istememiş miydim? Yüzsüzlük yaptığımı mı düşünüyordu? Nefret mi ediyordu yoksa benden?

Her ne ise...İkimize de bu konuşmayı borçluydum. Biliyordum bunu. O her ne düşünüyorsa, buna takılmadan içimdeki her şeyi açık etmeliydim. Sustukça, kaçtıkça zehirleniyordum. Yazın ilk günlerinde olmamıza rağmen saat epey geç olduğundan olsa gerek hava soğuktu. Titrek bir nefes aldığımda kelimelerimi bulmaya çalışıyordum. Bakışlarım İpar'ın eline kaydığında içim acıdı. Beyaz teninde kızarıklık kendisini hızlı bir şekilde belli etmişti. Soğuk su şişesini parmağına bastırıyordu. Yanındaydım ama ellerine uzanamayacak kadar uzağındaydım.

"Bakma öyle," Dedi sessizce. "Acısı giti." Dediğinde titrek bir nefes aldım. Gözleri saniyelik gözlerime değmiş, hemen ardından bakışlarını önüne çevirmişti. Ne düşünüyordu? Ne hissettiğime, düşündüğüme dair küçücük de olsa bir fikri var mıydı? Bilemezdim. Aramızdaki sessizlik büyüdüğünde İpar'ın bakışlarını üzerimde hissettim. Ona bakamıyordum. Ayaklarımı yere vururken bütün dikkatim ritmik seslerdeydi.

"Ne konuşacaktın?" Dediğinde yere vurduğum ayaklarımı durdurdum. Sabırsız bir tını vardı ses tonunda. Belli etmemeye çalışıyordu ama gözlerindeki merak duygusunu görebiliyordum. Bir maske takınmıştı bu gece. Belki de kendisini korumaya çalışıyordu. Ama ben...O benim yanımda en açık haliyle olsun istiyordum. Çok mu geçti artık bunun için?"

"Üzerime gelme." Dedim sessizce. Sesim içime kaçmıştı sanki. Buraya konuşmak için gelmiştim, kararlıydım da ama şimdi her şey korkutuyordu beni. Doğru bir karar mıydı bu?

"Elimde değil, gerginim." Küçük itirafı ile birlikte bakışlarım ona döndü. Göz göze geldiğimizde yanında olmayı özlediğimi düşündüm. "Aynı şeyleri söyleyeceksen kendini yorma." Dedi gözlerimin içine bakarak. "Ben yeterince kendi mücadelemi hiçe sayıyorum zaten."

hiç söylenmemiş bir şarkı | gxg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin