yirmi beş

1.2K 108 28
                                    

"Sanki yıllardır uzaktayım ben
Özlemlerim hep, sessiz derinden
Ama yalanlar görürüm hala
Buradan bakınca şu sonsuz dünyaya.
Olsun demek de zor artık,
çocuk düşlerimiz yok artık."

Salı 19.48

Anahtarı kilit yuvasına sokarak çevirdim ve kapıyı araladım. Bunu yapacak gücü bile zor bulmuştum. Bugün işteki son günümdü. Maaşımı almış ve çıkışımı tamamen vermiştim. Artık o işe gitmek zorunda değildim. Özgür sayılır mıydım? Kesinlikle hayır. Üzerimde ölü toprağı varmış gibi hissediyordum. Üzgündüm, bu üzüntü bütün benliğime yayılıyordu.

Sürekli İpar'ı düşünüp duruyordum. Kendimi düşünüyordum, yaptığım aptallığı. Ona yönelttiğim cümleleri, etrafa yayılan bütün kırıkları. Öpüşmemizi düşünüyordum, parmaklarının yanaklarımı okşayışını, dudağıma bıraktığı o küçük öpücüğü, ellerinin belime yerleşmesini. Kelimenin tam anlamıyla berbat bir haldeydim. Düşünüyordum, düşündükçe işin içinden çıkamıyordum. Çıldıracaktım.

İpar'a hissettirdiklerimi düşünüyordum. Çok kızmış mıydı bana? Kırılmış mıydı? Hoş...Artık ne önemi vardı ki? Yüzüme bakmasa yeriydi. Neden öpüşüme karşılık vermişti? Bana karşı bir his besliyorsa bu daha da kötüydü. Bunu bilirken nasıl ondan uzak durabilirdim? Neden ondan uzak durmam gerekiyordu ki? Bu sevgi neden böylesine sınırlıyordu beni?

Korkuyordum. Ben onun kadar cesur değildim. Bu duyguları böylesine açık yaşayamazdım. Kalabalığın ortasında ellerini tutmak bana yanlış bir şey yapıyormuşum gibi hissettirirdi. İnsanların bakışlarından korkardım. Sevdiğim insanların beni yargılayacağından çekinirdim. Midem bulanıyordu, kendimden iğreniyordum. Hiç kimse...Hiç kimse bunları düşünmemeliydi. Kendine bu acımasızlığı da...Bu kötülüğü de yapmamalıydı ama elimde değildi.

Annemi dahi düşünür olmuştum. Hayatta olsaydı ona İpar'a olan hislerimi anlatabilir miydim? Anlar mıydı beni? Ben bunu bilemezdim ki...Hiçbir zaman bilemeyecektim. Annem yoktu ve bundan sonra hayatımın herhangi bir döneminde de olmayacaktı. Oysaki...Ne zaman dara düşsem ona koşardım ben. Saçlarımı okşardı, her şeyin geçeceğini söylerdi. Geçmezdi ama o söylediği için inanırdım. Annem yoktu, ve şimdi ona karşı bile suç işliyormuşum gibi hissediyordum. Bilseydi biricik kızını sevmeye devam eder miydi yoksa bir hastalığa yakalandığını mı düşünürdü?

Mutfaktan gelen sesleri duyduğumda küçük adımlarla oraya doğru ilerledim. Yanaklarımdan süzülen gözyaşlarını silerken bir gülümseme belirdi yüzümde. Olur olmadık yerlerde sürekli ağlayasım geliyordu. Elimde değildi. Duyduğum ses ile birlikte duraksayarak duvarın arkasına sindim.

"Tamam baba," Dedi Toprak soğuk bir ses tonuyla. Telefonla konuşuyor olmalıydı. Yine babam mı aramıştı? Kaç zaman geçmişti sahi? İyi miydi acaba? İyidir heralde diye düşündüm bir an için. Bazen babamın varlığı yokluğa karışıyordu. Bizim hayatımızda yoktu ki o. "Haberleşiriz, selam söyle." Kime selam söyleyecekti? O kadına mı yoksa? Bir de utanmadan selam mı söylüyordu ona? Delirecektim. "İyi tatiller, görüşürüz."

Telefon kapandı, Toprak'ın nefes alış veriş seslerini duydum. "Yüzsüz herif," Sesini duyduğumda kaşlarım çatılmıştı. İlk defa böylesine öfkeli oluşuna şahit oluyordum. "Nefret ediyorum durup durup kendini hatırlatmasından." Eslem'in de sesini duyduğumda derin bir nefes aldım. Ne söylemişti acaba? "Biraz olsun anlıyor musun şimdi beni?" Dedi sessizce Toprak. "Anlamıyorum!" Eslem'in öfkeli sesini duyduğumda hareketlendim. "Aynı şey değil Toprak..."

Yaslandığım yerden çıkarak mutfağa girdiğimde ikisinin de bakışları bana döndü. Sıkıntılı bir yüz ifadesi vardı yüzlerinde, sanki babamın telefonundan çok daha fazlası varmış gibi. "Hoş geldin," Eslem'in bana yönelttiği kelimeyi görmezden geldim. "İyi misiniz siz?" Dedim çantamı sandalyeye bırakırken.

hiç söylenmemiş bir şarkı | gxg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin