Hoş geldiniz!
Keyifli okumalar dilerim^-^/Kağızman'dan çıktıklarından beri geçen bir haftayla birlikte ufak tefek gruplara denk gelseler de görünmeden kaçmayı başarabildiler. Lakin Erzurum sınırlarına girdikten sonra üç kişilik bir grup ile yiyecek yüzünden yaptıkları küçük bir çarpışmanın dışında tek bir insanla dahi karşılaşmadılar. Aslında Merva, bacağından yara almasaydı kimsenin olmadığı şehirde daha hızlı ilerlerlerdi. Buna ek olarak, sürekli bir kuşku içinde olmak onları ziyadesiyle yoruyordu. Aslında yorulmak, Merva için sorun değildi ama içindeki korku nedeniyle ruhunun bedeninden çekiştirildiğini hissediyor; bir şeyler, adım atmasını engelliyordu. Ardına bile bakmadan kaçıp gitme isteği onu ele geçirmek üzereydi.
"Bundan hiç hoşlanmadım." dedi Roza attığı her adımda dikkat kesilerek. İçgüdüleri ona yaklaşan tehlikenin sinyalini veriyordu.
Vuslat, konuşmanın varacağı noktadan şüphelenmeye başladı. "Bunca yolu yürüdükten sonra geri dönemeyiz. Sence de öyle değil mi, Merva?"
"Geri dönsek mi acaba?" dedi genç kız, elini sıkışan kalbinin üzerine koyarak. "Korkuyorum."
Vuslat, dalga geçercesine güldü. "Ne zaman korkmadın ki!" Roza ile Merva'nın ciddiyetini fark edince devam etti. Bu kez ses tonunu nahiflikten yana kullanmayı da ihmal etmedi. "Geri dönsek bile güvenli bir yer olduğunu sanmam. Önce burayı araştıralım. Tüm bunlar nasıl ve neden gerçekleşti, bilmeliyiz. Devletin bu konudaki tutumu ne? Bu, ne zamana kadar böyle devam edecek? Daha bir sürü soru var. "
"Haklısın ama-"
"Bak, Merva! Hayatımıza yön veren şeyleri bilmek bizim hakkımız."
"Bunu duydunuz mu?" dedi Roza kollarını yanlara uzatıp arkadaşlarının daha fazla ilerlemesine engel olarak. Vuslat da konuşmasına ara verip etrafı dinlemeye başladı. Duydukları belli belirsiz ses, etrafa tekinsiz bir hava katıyordu.
"-suzlar!" dedi sahibi ortada olmayan ses.
Vuslat ile Merva oklarını yaylarına geçirerek her an saldırıya hazır bir şekilde beklediler. Roza da elinde sürekli tuttuğu demir sopasını kaldırdı. Etrafta hiç sağlam bina yoktu. Iğdır'dakiler gibi buradaki binalar da ya toprak tarafından yutulmuş ya da yeşil gardiyanlar tarafından yıkılmıştı. Oluşan yarıkların kanıtını taşıyan ve bir yerde yarık oluşturmak için diğer yerde kırılıp yukarı doğru çıkıntı yapmak zorunda kalan topraktaki izler, bitkiler tarafından örtülmüştü. Bazı yerlerde küçük otlar ve çiçekler mevcuttu. Ama yer yer fazla gelişmiş çiçekli bitkiler de vardı. Hem Yeşil Gardiyanlar, yıkık binaların üstünde veyahut küçük bitkilerin olmadığı yollar üzerinde hareketsiz bir şekilde duruyordu. Eğer bu, bilinç kazananların bir başkaldırısı olmasaydı yeşillerin güzelliği şu anki tepkilerin aksine insanları kendine çekerdi.
"Doyumsuz-ırklar-insanlar!" dedi aynı ses bir kez daha. İyice kulak kesilmeden duyamayacakları bir tonda konuşuyordu.
"Ses sanki şuradaki gül ağacından geliyor." dedi Merva, tüyleri dikelirken. Birisinin ona yanıldığını söylemesini o kadar çok istiyordu ki!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes Alan Hapishane
Science FictionToz kokusu? İşte bu, az önceki göz alıcı manzaraya dâhil olmayan bir detaydı. Hemen gözlerini açtı ve etrafına bakındı. "Arkandayım." diye duyduğu sesle birlikte Merva'nın aniden pompalanan kanı, yüzüne sıçradı. Yakıcı yanakları, büründüğü rengi en...