Hoş geldiniz! Nasılsınız?
Keyifli okumalar dilerim^-^/
Merva için hayatın karma anlarına tutunarak ilerlemeyi gerektiriyordu bu zamanda yaşamak. Yaşarken hasreti avuç avuç yudumlamak işten bile değildi. Bir gülün yaprakları gibi zamanı yavaşlatma gücüne sahip olabilirdi. Ne var ki, hırçın bir nehir gibi savurabilirdi de insanı oradan oraya! Üstü örtülen dilekler, uyanmak için uykunun arta kalan yudumlarını içerken gözünü dahi kapatmamış olanlar, kendi kendini tüketiyordu. İnsanlar uyumluydu. Tıpkı Merva gibi itildikleri bu savaş alanında, yaşamak denen sapsız kılıcın tehlikeli tutuşunun artık farkına vararak mücadele ediyorlardı. Elleri kanıyordu. Yürekleri derin bir kaybın eşiğinde, ruhları sürekli yara alıyordu. Duyamadıkları acının hipnozuna kapılarak ilerliyorlardı. Göremedikleri bir merdivenin basamaklarını tırmanıp belirlediklerini sandıkları hedefe oklarını salıyorlardı. Durmak yoktu. Hevesle bekledikleri tatiller, kadim geçmişlerinin özlemlerinde kalmıştı.
Kadim geçmişin nasırlı avuçlarından sıyrılmakta güçlük çeken Merva, etrafı molozlarla kaplı malikânenin çatısında Levent ile birlikte nöbet tutuyordu. Zamanın yavaş ve savurucu akışının arasında parçalandığını hissediyordu. Güneş ne kadar aceleciydi böyle! Günün son ışık damlalarını kızıl bir tepside sunmaya başlamıştı bile. Keza arkadaşları da onu meraklandırmaya bayılıyor olmalıydı, henüz geri dönmediklerine göre.Açlığın belirtileri midesinde bugün üçüncü kez yankılandı. Dolayısıyla Sedat'ın verdiği çikolatayı reddetmenin pişmanlığı, onu teğet geçti. Kuralcı yanından nefret ediyordu ama herkesin uyduğu şeyleri yıkacak kişi de olmak istemezdi. Zaten stresi had safhada yaşadığı bir anda nasıl acıkabildiğini anlayabilmiş değildi.
Burada, onca şeye rağmen doğanın direnişine meydan okuyan bu insanların arasında kalmak istiyordu. Sadece bir gün bile olsa, insanlarla birlikte yaşayabilecek yer bulabilmek güzel histi. Yaşadıkları bir önceki dönemi, ilk başkaldırı öncesini anımsatıyorlardı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi yaptıkları her işe ruhlarını koyuyorlardı. Nehir'de dahi korkunun emaresine rastlayamamıştı. Gönül rahatlığıyla avluya çıkıyor, istediği şekilde oynuyordu. Ama eskiyle şimdiki insanlar arasında bir fark vardı: O dönemde birbirlerine karşı ilgisiz davrananlar, şu an yaşayabilmek için bir arada kalmaya ihtiyaç duymaktaydılar. Mecburiyetin getirdiği bir gereksinim olsa da, bunu olabilecek en güzel şekilde yaşamayı ihmal etmiyorlardı.
"İşte geliyorlar!"
Levent, evin ön cephesini kontrol ediyordu. Sarıya çalan dalgalı saçları, akşamın buyur ettiği hafif esintide görüşünü kapatırken kemerine takılı şapkasını çıkarıp başına taktı.
"Sahi mi?" diyen Merva, arka tarafı bırakıp nöbet arkadaşının yanına gitti. "Neredeler?"
"Üçüncü moloz yığınının arkasındalar." İşaret parmağını öne doğru uzattı. Yıkılan bazı binaların üzerinde hareketsiz olan Yeşil Gardiyanlar, olağan görevlerini yapmaya devam ediyorlardı. Sönmeye yüz tutmuş güneşin son demlerini yakalayan grup, koşarak onlara doğru gelmekteydi. "Arka tarafı ben kontrol ederim." diyen delikanlı, nöbet yerini yaşıtı olan kadına devretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes Alan Hapishane
Science FictionToz kokusu? İşte bu, az önceki göz alıcı manzaraya dâhil olmayan bir detaydı. Hemen gözlerini açtı ve etrafına bakındı. "Arkandayım." diye duyduğu sesle birlikte Merva'nın aniden pompalanan kanı, yüzüne sıçradı. Yakıcı yanakları, büründüğü rengi en...