Bölüm 7 /// Vaat'e Giden Yolda Sorgulamak Yoktur!

24 2 50
                                    

Hoş geldiniz, arkadaşlar^-^/
İnşaAllah seveceğiniz bir bölüm olur.

Erzurum'a geldikleri zaman boyunca pek yağmayan yağmur, bugün dur durak bilmiyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Erzurum'a geldikleri zaman boyunca pek yağmayan yağmur, bugün dur durak bilmiyordu. Vakit henüz öğlen olmasına rağmen, kara bulutlar güneşin selamladığı dünyayı kendi rengine hapsetmişti. Nöbetinin bitmesine az bir süre kalmıştı. Ama artık buna devam etmek anlamsız geliyordu. Yeryüzünü olanca şiddetiyle döven damlalar onları sadece ıslatmakla kalmıyor, aynı zamanda görüş açılarını da daraltıyordu. Değil malikânenin etrafını kontrol etmek, avluyu görmek dahi neredeyse imkânsızdı.

"Tam da zamanıydı!" dedi Barış sıkıntıyla. Yağmur sesinden dolayı sesini yükseltmek zorunda kalmıştı. Silah olarak tabanca kullanması onun için bir avantajdı. Islanan saçlarını alnından çekti ve hırkasını çıkararak, boşta kalan eliyle başına tente gibi tuttu. En azından süzülen damlalar yüzünden gözlerini sürekli kırpmak zorunda kalmayacaktı.

"Oysa yağmuru hep sevmiştim." diye bağıran Merva da içinde bulunduğu sıkıntıyı dile getirdi. Yıllar önce yağmurlu havalarda çay demler, kitabını da alarak pencerenin önüne koşardı. Ev denen dört duvar arasında yaşamak, elinde kalkanla savaşa çıkmak gibiydi; artık daha iyi anlıyordu. Şimdi ise ruhuna işleyen ıslaklık, vücuduna gerginliği mühürlemişti. Hırkasının kapüşonunu başına geçirmesine karşın, gözleri yağmurdan payını almaya devam ediyordu. O sırada çatıya çıkan Sedat dikdörtgen şekilli, küçük, gümüş tepsiyi bir fular yardımıyla genç kızın başına bağladı.

"Üzgünüm, elimden gelen tek şey bu!"

"Teşekkür ederim."

Merva başındaki ağırlığı yadırgamadan nöbetine devam etti. O daha minnetini gösteremeden Sedat, elinde başka bir tepsiyle malikânenin arka tarafını gözetleyen Barış'a doğru gitmişti bile.

Zaman dakikalarını sıralar dururken gönlünden geçenlere inat, yağmur şiddetini kademeli olarak arttırdı. Ana hatlarıyla göremedikleri bir uzaklıkta, hareketlilik var gibiydi. Gözler artık daha çok yanıltıcıydı. Tepsiye düşen damlalar yüzünden çıkan sinir bozucu ses, kulaklarını işlevsiz bırakmıştı. Oku yaya geren elleri ise bazen yorgunluktan gevşiyor bazen de tekrar germe işine devam ediyordu. Neden gittiler ki, diye düşündü. Metale değen su sesini azaltmak için hırkasını çıkardı ve tepsinin üzerine koydu. Geç kaldıkları her gün, keşif grubunu merak ederdi. Oysa bugün dışarı çıkılmayacak, İlayda'nın söylemek istediği şeyleri dinleyerek tartışacaklardı. Evham denen şeffaf zincir tarafından anbean sarılırken nefes almak, onu daha çok boğar oldu. Aksayan planlar, dişlerini bekleyenlerin ruhlarına geçirirdi.

"Birileri geldi." diye bağırdı avlu kapısına yaklaşan siluetleri işaret ederek. Takılan başlıklardan dolayı yüzlerini göremedi, ama grup arkadaşları olmadığından emindi. Onlar pelerin giymezdi. "Dost canlısı olmayabilirler."

Nefes Alan HapishaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin