Hoş geldiniz!
Umarım okurken keyif alırsınız^-^/Iğdır'dan ayrılmalarının ardından geçen iki haftada ancak Kağızman dolaylarına varabildiler. İlkbahar mevsiminin getirdiği yağışlar onları yavaşlatan tek neden değildi. Yol boyunca farklı gruplara görünmemek için oldukça dikkatli davranmak mecburiyetinde kaldılar. Yine de yakalandıkları zaman olmuş ve Vuslat sayesinde onlardan kaçabilmişlerdi. Kimi eşyalarına el konsa da silahlarının bir kısmını ve bir tane sırt çantasını kurtarmışlardı.
"En azından bize yiyecek gözüyle bakmadılar."
Merva uzun süre koştuğu için nefes nefese kalmıştı. Biraz olsun soluklanabilmek umuduyla yol kenarındaki ağaçların arasında gördüğü bir kayanın üzerine oturdu. Roza da ot bitmeyen patikaya sırtüstü uzandı ve ne kadar acıktığını dile getirdi.
"Bizi açlıktan ölmeye terk ettiler. Bana göre onların da Hastalıklılardan bir farkı yok." dedi Vuslat hararetle. Merva'nın olaylara farklı yaklaşımı, her seferinde onun sinirine dokunuyordu. "Neyse ki aptallardı. Böylece onlardan kaçmak pek zor olmadı."
"Aptal değillerdi." dedi Roza onlarla ilgili fikirlerini belirterek. "Sadece korkuyorlardı ve bu konuda onları suçlayamam."
Merva her ne kadar Roza'nın çıkarımına hayran kalsa da, "Korku, hareketlerinin öncüsü olmamalı!" diyen Vuslat'a hak verdi. Tek kişiye bağlı bir devletin yıkılmaya mahkûm olduğu gibi, tek bir duyguyla hareket eden insan da yıkmaya ve yıkılmaya kendini adamış demekti. Hareketler, duyguların esiri olmamalıydı ve insanlar, düşünme gücünden kendi isteğiyle vazgeçmemeliydi. Zira insanoğlunun elindeki belki de en büyük silah, düşünebilmekti.
Bu kez daha temkinli olarak yollarına devam ettiler. Ana yoldan çıktılar ve mümkün olduğunca ağaçlar arasındaki otların seyrek olduğu yerlerden ilerlediler. Açlık, pütürlü tırnaklarını canlarına geçirmeden hemen öncesine kadar uzak durdukları evleri kontrol etmeye başladılar. Roza, tek katlı toprak bir evin maviye boyanmış tahta kapısını yavaşça itti. Elinde demir sopa vardı. Onun gerisinde duran Vuslat ile Merva da oklarını yaylara takmış, ani bir olayda arkadaşlarını korumak için hazırda beklediler.
Kapı korkutucu bir gıcırtıyla açıldıktan bir süre sonra Roza, temkinli adımlarla içeri girdi. Merva soluğunu tutarak içeriden birinin, en azından fırlatılmış bir okun çıkmasını bekledi. Hafifçe esen rüzgâr yüzünden tahta kapı tekrar gıcırdarken gözler bir anda ona dikildi. Saniyeler kalpleri gümbürdeterek geçti. Ortama yeni bir sessizlik hâkim oldu. Kimsenin olmamasını iyiye mi, kötüye mi yoracaklarını bilemediler. Roza gözlerini kapıdan ayırdı ve yoluna devam etti. Onu rahatsız eden keskin kokudan neler olduğunu anlayabiliyordu. Vuslat pencerelere ve evin gümüşi sacla kaplı çatısına yoğunlaşırken Merva da Roza'nın adımlarını takip etti. Korkudan değil ama gözlerini yakmaya başlayan kokudan dolayı nefesini tuttu. Ev direkt salona açılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes Alan Hapishane
Science FictionToz kokusu? İşte bu, az önceki göz alıcı manzaraya dâhil olmayan bir detaydı. Hemen gözlerini açtı ve etrafına bakındı. "Arkandayım." diye duyduğu sesle birlikte Merva'nın aniden pompalanan kanı, yüzüne sıçradı. Yakıcı yanakları, büründüğü rengi en...