Hoş geldiniz!
Keyifli okumalar dilerim^-^/"Her birinizden özür dilerim!" diyerek grubun önünde başını eğdi Roza. "Sadece Merva'yı kurtarmaya odaklandım, tek düşündüğüm oydu. Ama şimdi ne kadar eksik fikirli olduğumu görebiliyorum. Biz bir grubuz ve ben bunun gerçek anlamına çok geç vardım. Affedin, lütfen!"
Bundan kısa bir süre önce, güneşin ilk ışıkları onları selamlarken uyuyan tek kişi Merva idi. Uyuyalı sadece üç saat olmuştu ama uyandırılmıştı. Onu uyandıran Vuslat, gece Merva ile Sercan'dan sonra, Kağan ile tuttuğu nöbet esnasında açlığını dizginlemekte oldukça zorlanmıştı. Karnı guruldamayı kesmeyince "Herkesi uyandıracaksın." demişti Kağan. Onun yakışıklı yüzüne yumruğunu geçirmemek için kendini tutmaya çalışmak da ayrı bir müşkülat taşımıştı. Gecenin çekilmez anlarına ek olarak, az önce Roza onun kolundan tutarak çekmiş ve yola çıkmak için hazır vaziyette bekleyen grubun önüne çıkarmıştı. Kendi özür dilerken Vuslat’tan da aynı şeyi yapmasını beklediği aşikârdı. Yekta ve Levent gülümsedi. Kağan bir daha olmaması kaidesiyle affettiğini söyledi. Vuslat ise onun sözü üzerine sinirlendi. Tam cevap verecekken Roza tarafından durduruldu. Arkadaşını susturarak olası bir tartışmanın önüne geçen genç kadın, hâlinden memnundu. Zira içinde uhde olarak kalan sıkıntısını gruba açmış ve rahatlamıştı.
"Benim de tek düşündüğüm kızımdı." dedi Sedat. Sadece onların bencillik yapmadığını vurgulamak istedi. Hâl böyle olunca Kağan'ın uyarıcı kelimelerinden gerekli payı da aldı.
"Bize baba kız olayınızı henüz anlatmadın."
Sedat, mahcup bir ifade takındı. "Bir an önce yola koyulalım." diyen Sercan, ona zaman tanımak maksadıyla yürümeye başladı. Diğerleri de takip etti.
Kağan hâlâ ısrarcıydı. "Herkesin bir sırrı olduğunu biliyorum ama en azından yalan söylememeliydi. Amcası değilmiş."
Sercan, onu uyarmak isterken Sedat araya girdi. "Sebebi sadece benim korkaklığımdı, özür dilerim. Sizden tek ricam, bana biraz zaman tanımanız. Her şeyi açıklayacağım."
Sırtında son hafta yaşadığı korkunun emarelerini taşıyan kızı vardı. Başını öne eğdi. Az önceki Roza'nın hâletiruhiyesi, şimdi Sedat'ın ifadesinde mahpustu. Mahcubiyetini gizlemenin bir yolunu bulamıyordu. Üstelik içten içe daha kötü bir tepkiyi hak ettiğini düşünüyordu.
Küçük kızın ruhsal durumunu ve babasının pişmanlığını izleyen Vuslat, Kağan'ın kafasının arkasına avuç içiyle sertçe vurdu. Eli acısa da belli etmedi. Son birkaç saattir diliyle sem saçan delikanlının kelimelerine karşı sabrı tükenmişti.
"Hele bir sırrını keşfedeyim, asıl o zaman olacakları gör sen!"
Garip bir ferahlık, buna rağmen büyük bir boşluk hissiyle yürüyorlardı. Gruplarından dört kişiyi kaybetmenin vermiş olduğu kederi nasıl taşıyacaklarından emin değillerdi. Naim Baba yaşlıydı ama onun hayat tecrübesinin vermiş olduğu huzurlu ve sakin hâlinden herkes faydalanıyordu. Eymen, çevresine ergenlik döneminin bahşettiği canlılığı yayıyordu. Enerjikti, yerinde duramıyor, sabrını çabucak tüketiyordu. Aklına bir şey düştü mü, onu biriyle mutlaka paylaşma ihtiyacı güdüyordu. Durağanlık, onun karakterinde yer edinememişti. Hamit ise orta yolu bulmaya çalışan ve her yaştan insanla sohbet konusu bulmakta zorlanmayandı. Bazen sabırlı, bazen tutmayan bacaklarına inat tez canlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes Alan Hapishane
FantascienzaToz kokusu? İşte bu, az önceki göz alıcı manzaraya dâhil olmayan bir detaydı. Hemen gözlerini açtı ve etrafına bakındı. "Arkandayım." diye duyduğu sesle birlikte Merva'nın aniden pompalanan kanı, yüzüne sıçradı. Yakıcı yanakları, büründüğü rengi en...