Değerli okuyucularım, sefalar getirdiniz^-^/
İlayda'nın cesedinden yayılan koku, yaşarken olduğundan daha fena değildi. Onun ölüm şekli kalplere korku salarken yalnızca Kağan, kendini kötü kokulu kadının düşüncelerinden azat etmişti. Ne kaçmaya çalışacak ne de Merkez askerlerini ikna etmek için çaba sarf edecekti. Artık yalnızca bekleyecek ve Sercan'ın kararına güven duyacaktı. Karşılarında kim olursa olsun, onun geri adım atmayacağından emindi. Zira grubun kaidesi, asla yılmamaktı.
Odayı bir efkâr ve hüzün basarken artık dayanamayan Vuslat, bağırmaya başladı. "Hey!" diyordu aynı kelimeleri peşi sıra söyleyerek. Kimse neden bağırdığını sormuyor, herkesin fikri tek noktada birleşiyordu:
İlayda'yı toprağın olduğu yere götürmek.
Nihayet askerlerden biri gelip de ne olduğunu sorduğunda "Tuvalete gitmem gerek." dedi azametle. İlayda gibi bir kadın, onun umurunda dahi değildi. Tuvalet de bahaneydi. Asıl niyeti, çevreyi kolaçan etmekti. Dışarıdaki asker sayısını ve kimin nerede nöbet tuttuğunu bilmeyi, olası bir kaçış için mühim görüyordu. Buna ihtiyacı kalmayacağını henüz bilmiyordu.
Nejat "Bu muydu yani?" derken Roza da fırsattan istifade ederek askerlere hitaben konuştu. "Arkadaşımız öldü, onu toprağa vermeliyiz."
"Bekleyin burada!"
Saçları saman sarısı olan askeri sesinden tanıyan Kağan, onun konuşan iki askerden ilki olduğunu anladı. Bu aptal muhtemelen bir üst rütbeliden izin alacak, diye düşündü.
"Sanki kaçacak hâlimiz var da!" dedi Vuslat alayla.
Karşılık almaktan hoşlanmayan asker, Vuslat'ın yüzüne sert bir tokadı aşk etti. "Dinle ve itaat et!"
Dudağı patlayan kadın, bildiği bütün küfürleri içinden sıraladı. Tekrar cevap verme niyetinde değildi. Bunu yaparsa devamının geleceğini biliyordu. Oysa yaptığından zevk alan asker, umutla karşılık bekledi. Attığı tokat onda büyüklük hissi uyandırmıştı. İstediğini alamayınca zoraki bir çabayla sırıttı.
"Güzel! Çabuk öğreniyorsun."
Askerler çıktıktan sonra bir süre beklediler. Patlak dudağından sızan kan kurumaya yüz tutacak kadar uzunca bir süre geçince üç asker geldi. Biri Vuslat'a eşlik etti, kalan ikisi ise İlayda ile ilgilendi.
Aradan iki gün geçti. Artık kötü kokudan arınan oda, saman saçlı askerin içeriye girişiyle daha temiz havayla doldu. Kelepçeler bir bir açıldı ve nice zamandır bağlı olanlar, sırayla dışarı çıktılar. Sercan, yanında günler önce yaraladığı askerle birlikte onları beklemekteydi. Ağzının köşesindeki yara iyileşmeye başlamıştı, yanağındaki morluk ise zar zor görülüyordu. Bir sorgu aşamasından geçtiği belliydi. Görünen o ki, onun sorgusu biteli en azından iki gün olmuştu. Tüm bunlara rağmen, saçları yine arkadan bağlanmıştı ve dahi düzenliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes Alan Hapishane
Science FictionToz kokusu? İşte bu, az önceki göz alıcı manzaraya dâhil olmayan bir detaydı. Hemen gözlerini açtı ve etrafına bakındı. "Arkandayım." diye duyduğu sesle birlikte Merva'nın aniden pompalanan kanı, yüzüne sıçradı. Yakıcı yanakları, büründüğü rengi en...