Keyifli okumalar dilerim^-^/
"Merhaba, benim adım..."
Kulağında aniden ve ilk uyandığı zamanki gibi tekrardan çağlayan korkunç uğultu yüzünden Merva, ellerini başının her iki yanına götürmek zorunda kaldı. Bu yüzden de ismini söylemek üzere olan çocuğu duyamadı. Ses, tiz değildi ama içinde hatırlamak istemediği birtakım şeyleri de barındırıyordu; tıpkı gölgelerde saklanan kara bir silüet gibi...
Kazadan sonraki aydı. Bu süre boyunca yoğun bakımda kalmış, şimdi ise farklı bir odaya alınmıştı. Kaldığı üç kişilik hastane odasındaki yataklardan biri boştu. Diğerinde ise onunla aynı yaşlarda, alnı sargılı bir erkek çocuk yatıyordu. Uğultu yüzünden ne dediğini anlayamadığı çocuğa sadece bakmakla yetindi. Tüm duyularını istila eden boşluk hissi, dış dünyayla bağlantı kurmasına engel olan sebeplerden bir diğeriydi. Ne var ki odasını paylaştığı kişi bunu anlamamışçasına konuşmaya devam etmekteydi.
Nihayet kapının açılmasıyla sustu. İçeri giren orta yaşlı kadının kızıla boyalı saçları topuz yapılmıştı. Giydiği deri pantolon ile deri ceket koyu kırmızı renktelerdi. Belki kadının kara gözlerinin sebep olduğu tehditkâr havadan ötürüydü. Merva emin olamıyordu. Küçük oğlanın korku içinde yorganının altına saklandığını fark etti. Dışarıda kalan ayaklarında istemsiz kasılmaların izleri görülüyordu. Hâlbuki kadın gayet nazik konuşuyordu.
"Merhaba, Mervacığım! Bana Naz Hanım diyebilirsin. Bundan böyle sen reşit olana dek seninle ben ilgileneceğim."
Çıkan ani ve şiddetli rüzgâr, sekiz yaşındaki Merva ile Naz Hanım'ın arasına girdi. Bölünerek uçlarından iki yana anafor gibi kıvrıldı ve bir merkezine hasta kızı alırken, diğerinde ise Naz Hanım'ı sarmaladı. Kulakları dolduran uğultu bir kez daha küçük kızı esir aldı. Artık karşısındaki kadını ne görebiliyordu ne de duyabiliyordu. Ama onun da hasta yatağındaki çocuk gibi bir şeyler söylediğinden emindi.
"Seni anlayamıyorum." dedi Merva yüzünü ısıran keskin esinti yüzünden uyanarak. Saniyeler sonra kendisine gelince, bizzat yaşadığını sandığı şeylerin bir rüyadan ibaret olduğunu anladı. Perdeyi çekip pencereyi açan Nehir'i gördü. Baharın cılız güneşi, gözlerini rahatsız ediyordu. Şikâyet etmedi. "Günaydın." dedi. Uzun bir uykunun neden olduğu kuruluk, sesinin hırıltılı çıkmasının sebebiydi.
"Diyorum ki, uyan! Kahvaltıyı kaçırdın." Küçük kızın üzerinde dünkü kıyafeti vardı. "Büyük arkadaşın sana kahvaltı ayırmak istedi ama Sercan Abi bu tür şeylere müsaade etmez."
Merva, kızın büyük arkadaştan kastının Vuslat olduğunu biliyordu. "Pekâlâ, yüzümü yıkasam iyi olacak."
Odada serili kalan tek yatağı da toplayıp diğerlerinin üzerine bıraktı. Sadece katlanmış olan yataklar ile serili bir kilimin bulunduğu yerden çıktı ve banyoya girdi. Nehir'in de kedi gibi peşine takıldığını görünce banyonun yerini bildiğini söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes Alan Hapishane
Science FictionToz kokusu? İşte bu, az önceki göz alıcı manzaraya dâhil olmayan bir detaydı. Hemen gözlerini açtı ve etrafına bakındı. "Arkandayım." diye duyduğu sesle birlikte Merva'nın aniden pompalanan kanı, yüzüne sıçradı. Yakıcı yanakları, büründüğü rengi en...