Hoş geldiniz, arkadaşlar^-^/
Bugün nasılsınız? İnşaAllah güzel bir hafta geçirmişsinizdir. Haftanız güzel olunca belki aranızdan yorum yapan çıkar 😄
Keyifli okumalar!Erzincan'dan bir an evvel çıkabilmek maksadıyla gece geç vakte kadar yürümüşlerdi. Aralarından tek kişi dahi durup dinlenebilmek adına şikâyette bulunmadı. Yalnızca Nehir yorulduğu vakit babasının sırtında yolculuk ediyordu. Kalanlar ise görmedikleri bir musibetin geniz yakan rüzgârını hızlarına katarak olabildiğince yol almaya çalışıyordu. Şehrin merkezinde bıraktıkları insanların ahvallerinden ve bir yeşil delikanlının yaptıklarından habersizlerdi.
Hilal, koyu örtülü gökyüzünde asılı dururken Sercan, dinlenme vakitlerinin geldiğinde karar kıldı. İlk nöbeti yine o devraldı. İkinci bir nöbetçiye gerek duymadı. Uzun ve yorucu bir gün geçirmişlerdi. Üstelik gruptan iki kişi daha ölmüştü. Herkes yorgun, herkes hüzünlüydü. Onları bu denli kıran, üzerlerine inmiş ölüm bulutu değildi, ayrılığın sebep olduğu özlemdi.
Dudaklar sımsıkı kapalı dursa da, kelimeler dile gelip duyguları ifade etmeye gönüllü olmasa da özlemin izi kalmış yaralarını tanırdı. Zira hayatı hep bu izlerle örülmüştü. Yaşama dayanan izler, bir dostu kahramanca anan izler, ailenin boşluğunu hissettiren, insanoğlunun zalimliğini unutturamayan, birlikteliğin kıymetini her an hatırlatan izler... Beherini değerli bir hazineymişçesine sol tarafında saklıyordu.
Yoldan çıkıp toprağın yer yer çimenlerle kaplı olduğu arazide uyumaya karar verdiler. Daha doğrusu bu kararı almalarını sağlayan, Nehir'in ısrarıydı. Yeşillerin arasında daha rahat olacağını söylemiş ve yol üzerinde uyumayı kesin bir dille reddetmişti. Kimse onun tavrını garipsemedi. Ne de olsa onu rehin olarak Ayhan'ın eline bırakıp yerin altına indiklerinde, Nehir'i kurtaran yalnızca Yeşil Gardiyan olmuştu. Buna rağmen endişeliydiler. Çimenlerin üzerine kıvrılan kıza her an bir şey olacak diye huzursuzca onun uyumasını izlediler. Ancak uykunun tesiri yadsınamayacak kadar kuvvetliydi. Diğerleri, toprağın üzerinde kıvrılarak uykuya daldı.
Cırcır böceklerinin geceyi yaran sesleriyle baş başa kalan Sercan, bir yandan etrafı izliyor öte yandan yabancı seslere karşı tetikte olmaya çalışıyordu. Ayakta duramayacak kadar yorgundu ama üzerinde oturabileceği bir taş da yoktu. En sonunda toprağın üzerine oturdu. Bu şekilde etrafı izlemenin zor olacağını biliyordu. Bir müddet böyle bekledikten sonra yönünü çevirmesi gerekecekti. Uyuyan grup, arkasında kalmıştı.
Etrafı izlerken arkasından gelen hışırtılar yüzünden hemen kılıcını çekti ve dönerek gelen kişinin kim olduğuna baktı. Boynunun sağ tarafına dayanan kılıçla birlikte korku dolu gözlerle ayakta dikilen kişi, Merva idi. Ferah bir nefes verdi, kılıcını kınına geri koydu ve sonra da sessizce kızdı.
"Neden sinsice yaklaştın? Seni neredeyse öldürüyordum."
"Sinsice yaklaşmadım. Diğerleri uyanmasın diye sessizce yaklaştım. Arada fark var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes Alan Hapishane
Science FictionToz kokusu? İşte bu, az önceki göz alıcı manzaraya dâhil olmayan bir detaydı. Hemen gözlerini açtı ve etrafına bakındı. "Arkandayım." diye duyduğu sesle birlikte Merva'nın aniden pompalanan kanı, yüzüne sıçradı. Yakıcı yanakları, büründüğü rengi en...