0.5

46 12 35
                                    


29 şubat 

elimdeki makarna dolu tepsiyi masaya bırakarak gözlerimi ovuşturuyorum. hâlâ uyanmış sayılmam. yejun ve itlerinin oturduğu masayı gözetliyorum. her zamanki gibi enerjisi yerinde. güzel.

karşımda elinde tepsisiyle dikilen çocuğa bakıyorum. saçları her zamankinden daha parlak. gözlük takmış, aksesuar olarak diye düşünüyorum. "oturabilir miyim?"

tavuk parçalarını güzelce çiğniyorum. "seni durdurabileceğimi sanmıyorum."

o kadar belli etmese de aksi biri olduğunu anlamak zor değil. önüme oturup sessizce yemeğini yemeye başlıyor. bense sebepsizce kendimi saçlarına dokunmayı hayal ederken yakalıyorum. kendine gel jia, salak mısın?

"neden gözlük takıyorsun?"

"sana ne?"

göz deviriyorum. beni hazırlıksız yakaladı. o tanıdık cümleyi kuracağım şimdi. "bana bir şeyler borçlu olduğuna hemfikiriz diye diye düşünüyordum."

göz devirme sırası onda. "sayıları okuyamıyorum. göz numaram artmış."

demek ki önceden de takması gerekiyordu. ama o takmadı. bir güzel kızasım geliyor ona. sonra diyorum ki, bana ne?

"borcumu öderim." gülümsüyorum. bu boyla mı, diyesim geliyor. vazgeçiyorum.

tabağına bakıyorum, brokoli, kabak ve isimlerini bilmediğim bir sürü ot. tavuklarımdan birkaç tanesini tabağına koyuyorum. bana bakıyor yavaşça. "vejetaryenim."

yarısı çiğ kalmış tavuğu zorla yutarken söyleyecek daha iyi bir şey bulmaya üşeniyorum. "olsun."

gülüyor. şaka yaptığımı düşünüyor. neden bilmiyorum ama ben de gülüyorum. sonra nedense adını öğrenmek geçiyor içimden. "ben jia." ama soramıyorum. onun için birilerini hırpalamış olabilirim. yine de soramıyorum.

adını öğrenmeye hazırım. buna rağmen o sadece, "biliyorum. yun jia." diyor. yerinden kalkacakken fişine uzanıyorum. kendiminkiyle beraber yejun'un yanına gidiyorum.

fişleri tabağının yanına koyup yanağından bir makas alıyorum. "bir dahakine söyle, tavukları daha iyi pişirsinler."

"hey! yun jia." arkamdan seslendiğinde kafamı kavgaya hazırlanırcasına esnetiyorum. paslanmış hissediyordum zaten. arkamı döndüğümde boğazına yapışmak için hazırım.

o sırada koluma temas eden parmaklar beni durduruyor. "jia, gidelim." nedenini anlayamıyorum. bana dokunması mantık dışı. ama dinliyorum. sözleri içime işlemiş gibi.

yemekhaneden çıkarken görüyorum. öğretmen içeri giriyor. az önce söyledikleri geliyor aklıma. borcumu öderim.

ödedi.

 

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin