2.0

22 9 10
                                    


büyük ve kenarı çatlak ekranın olduğu oda boş. uzun tahtaya uzanmış yatıyorum. gözlerim bir açılıp bir kapanıyor. min jun'u izliyorum. ne zaman bu kadar iyi dövüşmeye başladı? ona yardım etmedim bile.

kolları güçsüz olabilir ama kıvrılıp insanı hazırlıksız yakalamakta üstüne yok. rakibini şaşırtıp ensesine vuruyor. vuruşları çok sert değil ama şok etkisi yaratıyor. onu özlüyorum. yanımda dikilen sarışınla irkilerek hareketleniyorum. "sen kimsin be?"

"onunla gerçekten sevgili misiniz yun jia? senin için maça çıktığı doğru mu?"

kız dudaklarını büzüyor. anlamlandıramıyorum. bu kim? ayrıca sevgilim kim? "herkes sizi konuşuyor ve ben buna dayanamıyorum. kızlardan hoşlanıyorsun diye düşünüyordum.."

elleri üzerime doğru yola çıkıyor. sağ elimle kendimi korumaya çalışıyorum. belirgin bir topuk sesi duyuluyor, o uzun pembe saçlar. "chu, bizi yalnız bırak."

sarışın kız tekrardan dudaklarını büzüyor ve uzaklaşıyor. odada yalnızız. kafamı tekrardan sert yere koyuyorum. gerçek anlamda zonkluyor.

"benim için mi buradasın?"

cilveli cilveli sırıtıyor. "benim işim bu güzelim." devam ediyor, "sen ve senin gibiler."

yanıma oturuyor, "merak etme, aramızda geçenleri kimse bilmeyecek."

"cidden herkes kim min junla sevgili olduğumuzu mu düşünüyor?" bu düşünce hoşuma gidiyor. kim min jun. benim sevgilim.

"öyle," ellerinden biri pervasızca kolumda geziniyor. "işin kötüsü ben de öyle düşünüyorum ve beni öpmezsen her an çok kötü şeylere yol açabilirim."

sağ elimi uzatıp elini durduruyorum. bu bedene daha önce dokunmasını istediğim biri var. ekrana bakıyorum. min jun kendi rakibini haklamaya geçmiş, parayı kendi ödemeye kararlı.

çok seksi görünüyor. elimi ensesine uzatıp kendime çekiyorum. soluksuz öpüşüyoruz. izlendiğimi bile fark etmiyorum. başım dönüyor. canım bira çekiyor. en ağırından. en pisinden.

nazikçe üzerime çıkıyor. ağırlığını vermiyor. yine de biliyorum, istediğim o değil. sol elimi kullanınca seslice inliyorum. zevkten falan değil, saf acıdan.

hoşuna gidiyor. geri çekilmesine şaşırıyorum. "sorun ne?"

"sevgiline geri dön, yakışıklı çocuk."

benden büyük olduğu belli, çok olgun konuşuyor. gülerek odamdan çıkıyor. bir şey diyemiyorum. ardından min jun giriyor. "resmen hile yaptı! hiçbir şey yapmayacak mısın cidden?"

izlemediğim belli olmasın diye baygın numarası yapıyorum. her ne olduysa jim bile çok sinirli. "yapacağım ufaklık, sadece oturup biraz sakin olur musun lütfen? al şu havluyu bastır, buz bulacağım ben de."

min jun havluyu benim olduğum tarafa doğru sertçe fırlatınca şaşkınca gözlerimi açıyorum. durum ciddi. "herif bildiğin ısırdı, ısırdı! mahalle dövüşündeyiz de benim mi haberim yok?"

"siktir, ne?" o sırada orada olduğumu fark ediyor. baş ağrımdan eser yok, ayaklanıp yanına gidiyorum. nereyi ısırdığını sormuyorum, kolunda belirgin diş izleri var. şişmiş ve şimdiden morarmaya başlamış, kanlar aşağı doğru akmış. biraz daha uğraşsa koparabilirmiş, şerefsiz.

havluyu koluna bastırıp kanı temizliyorum. "hangi öküz yaptı bunu?"

"bu hâlde gidip dövemezsin herhalde onu." sinirli olduğunu bildiğimden sesimi çıkarmıyorum. karşılık vermiyorum. bunun yerine oturup jim'in buz getirmesini bekliyoruz sessizce.

jim buzu getirdiğinde nihayet ikimizi de rahatlatıyor. "sorun yok çocuklar, maç iptal edildi. kazanan sensin ufaklık."

"aman ne güzel." min jun koluna buz tutarken sızlanıp duruyor. o sırada güvenlik şeridini atlatmış birkaç tane ergen-biz neysek- odanın girişine doğru koşturuyor. "AMAN TANRIM ÇOK YAKIŞIYORSUNUZ!!! YUN JIA! YUN JIA! BANA KASLARINI GÖSTER!!"

eğilip kaslarıma bakıyorum. eskisine göre daha belirgin olsa da, hâlâ bir ergenin kasları. güvenlik hepsini çıkarırken biz de çıkıyoruz. jim yine kendini şehirlerarası otobüs turu sanıp tüm elemanları minibüsüne dolduruyor, sıkış sıkış gidiyoruz.

min jun'a bakıyorum. aramız hâlâ bozuk mu, bilmek istiyorum. ayı gibi adamların jimle konuşmasını işaret ederek göz deviriyorum. bir saniyeliğine de olsa o da göz deviriyor. sonra önüne dönüyor.

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin