1.8

20 8 9
                                    


korktuğum olmuyor. olayın para isteyen adamlarla ilgisi yok. henüz istedikleri miktarın yarısına bile ulaşamadım. gerçi. bu kimin umurunda ki?

bunun yerine orada buluyorum onu, parkta. japonyalı peşimden geliyor. önünde dikiliyorum. "git buradan."

"gerçekten gitmemi istiyor musun?" bu çocuğun duyguları olduğuna inanmıyorum. onda bir şey var, tıpkı min junda olduğu gibi. beni itiyor.

zaten hepimiz lanet uzay boşluğunda sallanan mıknatıslar gibi değil miyiz biraz? birileri seni çeker, birileri iter. birileri ittikçe seni çekene daha çok yanaşırsın. aklıma dün olanlar geliyor, üzgün müyüm ben bile bilmiyorum.

japonyalıya arkamı dönüp salıncakta oturan min jun'un yanına ilerliyorum. ayağıyla kumu eşelemesini izliyorum. rahatsız etmemeye çalışarak yanındaki salıncağa oturuyorum.

dönüp bakmıyor. bana bunu bile layık görmüyor. "hadi söyle." beklemediğim bir şekilde konuşuyor.

"ne söyleyeyim?" sakinliğine sığınıyorum. oysa hiçbir iyi yanı yok.

"üzgün olduğunu, her şeyin bir hata olduğunu."

kafamı sallıyorum. kim min jun beni sinirlendiriyor. "değildi."

kafasını kaldırıp bakıyor. gözaltlarındaki ıslaklığı fark ediyorum ama umurumda değil. "hata değildi."

devam ediyorum. onu acıtacak olmayı umursamıyorum. "peki sen, söyleyebilir misin yaptıklarının bir hata olduğunu? beni o hâlde hiç tanımadığımız bir çocukla bırakırken tam olarak ne düşünüyordun kim min jun?" gözleri doluyor yine. belli ki bunu hiç düşünmemiş. acıtıyor. "sence aynısını sana yapar mıydım?"

son sözlerimi söylüyorum. "yoksa sabaha kadar yanında bekler, kendine gelmen için lanet dualar falan mı okurdum? bana sakın kızgın olduğunu söyleme, bana kızgın olmaya hakkın yok."

son sözlerim ağır mıydı, bilmiyorum. tek bildiğim, onu kırmaktan etimle kemiğimle nefret ediyor oluşum. bir şey söylemiyor. belki de ne söyleyeceğini bilmiyor.

"kazandığın maç için tebrik ederim." kalkıp gidiyorum.

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin