2.2

31 9 15
                                    


27 mart

klasikleşti artık. kapı sesiyle tatlı ama ağır uykumdan uyanıyorum. açmamaya kararlıyım. nasılsa min jun gelmedi.

arkada hâlâ o şarkı çalıyor, en sevdiğim kısımlara kulak kabartıyorum.

"çünkü hiçbir şey daha heyecan verici olamaz, sen yanımdayken. duyguya kapıldım, kollarıma sarıldığın zaman.."

vücudumu hâlâ ısrarla çalan kapıya doğru sürüklerken eşlik ediyorum,

"bütün cevaplara sahip değilim. ne yapmamız gerektiğinden emin değilim. ama bunun pek önemi yok, sana çok aşığım.."

karşımda japonyalı duruyor, ellerinde bir sürü poşet. kapıyı bırakıp yatağıma dönüyorum. artık evi de dağınıklığı da önemsemiyorum. "burası neden sigara kokuyor?"

pembe saçlı kızın cebime sıkıştırdığı sigara paketine bakıyorum. bir tane yakasım geliyor. ama aç karnına hiç de iyi gittiği söylenemez. japonyalının elindeki poşete uzanıyorum.

"acıktın mı?"

cevap vermeden sıcak kremalı makarnayı hüpletmeye başlıyorum. "dün neden gelmedin okula?"

tüm gün aynı lanet şarkıyı dinleyip ağladım. "sana ne?"

bakışları değişmiyor. öldürmeye kalksam ses etmeyecek bir hâli var. "özür dilerim."

anlamsızca bakıyorum, neden özür diledi ki? anlayamıyorum. mıknatıslarla ilgili benzetmem zortladı sayılıyor mu bilmiyorum ama ona alışmaya başlıyorum sanırım, etrafımda olmasına.

onu terslemeye. yine de her zaman çizginin korunması gerektiğine inanırım. derken

derken uzanıp beni öpüyor. sertçe. onu itmiyorum. min jun'un yaptığını yapmıyorum bu sefer. sadece dudağımı yine sertçe ısırdığında geriliyorum. krema tadı dudaklarımız arasında yayılıyor.

geri çekildiğinde boş boş bakınıyoruz. çantasını kaptığı gibi terk ediyor evi.

yine mi terk edildim? bu sefer öpen ben değilken hem de? makarnamı yemeye devam ediyorum.

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin